maaniye ve vücuh-u muhtelifeye delâlet etmektir. Güya bu istidadı tazammun ile kelâmın kuvve-i nâmiyesinin kuvvetine telvih eder ve hasılatının kesretini gösterir. Sanki o füru’ ve vücuhların mahşeri olan meselede cem’eder, tâ ki mezâyâ ve mehasinini muvazenet edip her bir fer’i bir garaza sevk ve her bir vechi bir vazifeye tayin eder.
"Evet, kıssa-i Musa, meşhur darb-ı meseldeki tefarikü’l-asâdan daha nâfidir. Nasıl o asâ ne kadar parçalansa yine bir işe yarar. Kıssa-i Musa dahi öyledir. Bu hasiyetine binaendir ki, Kur’an yed-i beyza-i mu’cizü’l-beyaniyle o kıssayı aldı. Ve suver-i müteaddidede gösterdi. Her bir ciheti hüsn-ü istimal etti. Fenn-i beyanın seharesi, belâgatına secde-ber zemin-i hayret ve muhabbet ettiler."
Ey birader! Bu meselede olan hayal-meyal belâgat, bu esalib ile sana öyle bir şecereyi tersim eder ki; cesim urûku müteşabike, uzun boğumları mütenasika ve müteşaib, dalları müteanika, meyve ve semeratı mütenevvia olan bir şecere-i hakikat sana tasvir eder.
Eğer istersen Altıncı Meseleye temaşa et. Zira çendan müşevveş ise bir derece bu meselenin bir parçasına misal olabilir.
Tenbih ve İtizar: Ey birader! Bilirim ki şu makale sana gayet muğlak görünüyor. Fakat ne çare, mukaddimenin şe’ni icmal ve îcazdır. Kütüb-ü Sâlise’de sana tecelli edecektir.
Onuncu Mesele
Kelâmın selâseti ise; bir derece hissiyattan tafralık ve iştibak etmemek, ve tabiata taklid, ve harice temessül, ve mesîl-i garazdan sedad, ve maksad ve müstekarrın temeyyüzüdür.