Bak nerede olursa olsun “mübareze” lâfzı pencere gibi meydan-ı harbi, içinde harb olarak sana gösterir. Evet çok böyle kelimeler vardır. Hayalin sinematoğrafisi denilse caizdir.
Tenbih: Üslûb meratibi pek mütefavittir. Bazen o kadar lâtif ve rakiktir ki, nesim-i seherden daha aheste eser. Bazen o kadar gizli oluyor ki, bu zamanın harbinin diplomatlarının desais-i harbiyelerinden daha mesturdur. Bir diplomatın kuvve-i şammesi lâzımdır, tâ istişmam edebilsin.
Ezcümle: Yasin يٰسٓۜ Suresinde مَنْ يُحْيِى الْعِظَامَ وَ هِىَ رَمٖيمٌ şive-i ifadeden, Zemahşerî مَنْ يَبْرُزُ اِلَى الْمَيْدَانِ üslûbunu istişmam etmiştir. Evet, insan isyanla Hâlikın emrine karşı manen müdafaa ve mübareze eder...
Dördüncü Mesele
Kelâmın kuvvet ve kudreti ise; kelâmın kuyudatı birbirine cevab vermek ve keyfiyatı birbirine muavenet etmekle umumen karınca kaderince, asıl garaza işaret ve her biri parmağını maksad üzerine bırakmak ile عِبَارَاتُنَا شَتّٰى وَ حُسْنُكَ وَاحِدٌ۞ وَ كُلٌّ اِلٰى ذَاكَ الْجَمَالِ يُشٖيرُ düsturuna timsal olmaktır. Demek kuyudat zenav gibi veyahut dereler gibi.. maksad ise ortalarından istimdad edici bir havuz gibi olmak gerektir.
Elhasıl: Zihnin şebekesi üstünde tersim olunan ve nazar-ı akl ile alınan suret-i garaz, müşevveş olmamak için, tecavüb ve teavün ve istimdad lâzımdır.
İşaret: Bu noktadan intizam neşet etmekle tenasüb tevellüd edip hüsn ü cemal parlar. Eğer istersen Rabb-i İzzet’in kelâmına teemmül et...