Yedinci Mesele
Kur’an’da zikrolunan: دَحٰيهَا ve سُطِحَتْ ve فَرَشْنَاهَا ve تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ ve emsalleri gibi; bazı ehl-i zâhir tağlit-i ezhan için, onlar ile temessük ederler. Lâkin müdafaaya biz muhtaç değiliz. Zira müfessirîn-i izam, âyatın zamairindeki serairleri izhar eylemişlerdir. Bize hacet bırakmamışlar.. fakat bir ders-i ibret vermişler ve sermeşk yazmışlar.
وَلٰكِنْ بَكَوْا قَبْلٖى فَهَيَّجُوا لِىَ الْبُكَاءَ ۞ وَ هَيْهَاتَ ذُو رَحْمٍ يَرُقُّ لِبُكَائٖى
Malûmdur: Malumu ilâm, bahusus müşahed olursa, abestir. Demek içinde bir nokta-i garabet lâzımdır, tâ onu abesiyetten çıkarsın. Eğer denilse: Bakınız nasıl arz küreviyetiyle beraber musattaha ve size mehd olmuştur, denizin tasallutundan kurtulmuş. Veyahut nasıl şems, istikrarla beraber tanzim-i maişetiniz için cereyan ediyor. Veyahut nasıl binler sene ile uzak olan şems, ayn-ı hamiede gurûb ediyor. Maani-i âyat kinayetten sarahate çıkmış oluyor... Evet şu garabet noktaları, belâgat nükteleridir.
Sekizinci Mesele
İşaret: Ehl-i zâhiri hayse beyse vartalarına atanlardan birisi, belki en birincisi: İmkânatı, vukuata karıştırmak ve iltibas etmektir. Meselâ diyorlar: “Böyle olsa, kudret-i ilâhiyede mümkündür. Hem ukulümüzce azametine daha ziyade delâlet eder. Öyle ise bu vaki olmak gerektir...” Heyhat!.. Ey miskinler! Nerede aklınız kâinata mühendis olmaya liyakat göstermiştir?