Onuncu Mukaddimeden istizhar et. Göreceksin: Mecaz mecaza kapı açar.. تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ zâhirperestleri dışarıya sürüyor.
Malûm olsun ki: Esalib-i Arab’da tecelli eden hüccetullahın miftahı, yalnız istiare ve mecaz üzerine müesses ve asl-ı i’caz olan belâgattır. Yoksa şöhret sebebiyle yalancı hadsle lakita olunan ve rızaları olmadığı hâlde esdaf-ı âyatta saklanan boncuklar değildir. İstersen Onuncu Mukaddimenin Hatimesini istişmamla zevk et. Zira hitamı misktir ve içinde baldır. Hem de caizdir ki: Meçhulü’l-keyfiyet olan sed başka yerde sair alâmat-ı kıyamet gibi mestur ve kıyamete kadar bâki ve bazı inkılâbatıyla meçhul kalarak kıyamette harab olacaktır.
İşaret: Malumdur; mesken, sakinlerinden daha ziyade yaşar. Kal’a, ehl-i tahassundan daha ziyade ömrü uzundur. Sükûn ve tahassun, vücudunun illetidir, beka ve devamına değildir. Beka ve devamına olsa da, istimrar ve adem-i hulüvvü iktiza etmez. Bir şeydeki garazın devamı, belki terettübü o şeyin devamının zaruriyatından değildir. Pek çok binalar sükna veya tahassun için yapılmışken hâvi ve hâlî olarak ortada muallak kalıyor. Bu sırrın adem-i tefehhümünden, tevehhümlere yol açılmıştır.
Tenbih: Şu tafsilden maksad; tefsiri tevilden, kat’îyi zannîden, vücudu keyfiyetten, hükmü etrafın teşrihatlarından, manayı mâsadaktan, vukuu imkândan temyiz ve tefrik ile bir yol açmaktır.
Beşinci Mesele
Meşhurdur: “Cehennem yer altındadır.” Fakat biz ehl-i sünnet ve cemaat kat’an ve yakînen yerini tayin edemeyiz. Lâkin zâhir olan tahtiyettir ve yer altında olmasıdır. Buna binaen derim: Şecere-i tûba gibi olan hilkat-ı âlemin