tatbikat-ı hendesiyeden çok mesail var ki; mebadi ve vesaitin tekemmülüyle ve telâhuk-u efkârın keşfiyatıyla, bu zamanın çocuklarına dahi meçhul kalmamışlardır. Belki oyuncak gibi onlar ile oynuyorlar. Halbuki İbn-i Sina ve emsaline nazarî ve hafî kalmışlardır. Halbuki hikmetin pederi hükmünde olan İbn-i Sina, şiddet-i zekâ ve kuvvet-i fikir ve kemal-i hikmet ve vüs’at-i kariha noktasında bu zamanın yüzlerce hükemasıyla muvazene olunsa, tereccüh edip ağır gelecektir. Noksaniyet İbn-i Sina’da değil; çünkü ibn-i zamandır. Onu nakıs bırakan, zamanın noksaniyeti idi. Acaba bedihî değil midir ki, Kolomb-u zîfünunun sebeb-i iştiharı olan Yeni Dünya’nın keşfi, faraza bu zamana kadar kalmış olsa idi; hiç kaptan arasında kıymeti olmayan bir kayık sahibi de Yeni Dünya’yı eski dünyaya komşu etmeye muktedir olacaktı. Evvelki keşşafın tebahhur-u fikrine ve mehaliki iktihamına bedel, bir küçük sefine ile bir pusula kifayet edecekti. Fakat bununla beraber şimdi gelecek bir hakikatı nazar-ı dikkate almak lâzımdır. Şöyle ki: Mesail iki kısımdır:
Birisinde telâhuk-u efkâr tesir eder. Belki ona mütevakkıftır. Nasıl ki maddiyatta büyük bir taşı kaldırmak için teavün lâzımdır.
Kısm-ı diğeride esas itibariyle telâhuk ve teavün tesirsizdir. Bin de, bir de birdir. Nasıl ki hariçte bir uçurum üzerinden atlamak veyahut bir dar yerden geçmekte küll ve küll-ü vahid birdir. Teavün faide vermez.
Bu kıyasa binaen fünunun bir kısmı, büyük taşın kaldırılması gibi teavüne muhtaçtır. Bunların ekseri, ulûm-u maddiyedendir. Diğer bir kısmı, ikinci misale benzer. Tekemmülü def’î, yahut def’î gibi olur. Bu ise, ağlebi maneviyat veya ulûm-u ilâhiyedendir. Lâkin eğer çendan telâhuk-u efkâr bu kısm-ı saninin mahiyetini tağyir ve tekmil ve tezyid edemez ise de; bürhanların mesleklerine vuzuh ve zuhur ve kuvvet verir.
Hem de nazar-ı dikkate almak lâzımdır ki: Kim bir şeyde çok tevaggul etse; galiben başkasında gabileşmesine sebebiyet verir. Bu sırra binaendir ki: Maddiyatta tevaggul eden, maneviyatta gabileşir ve sathî olur. Bu noktaya nazaran; maddiyatta mehareti olanın maneviyatta hükmü hüccet olmasına