mâ fi’z-zamirlerini izhar eder. Öyle ise bazıları diğer bir ba’za karine olabilir ki; mana-yı zâhirî murad değildir.
Vehim ve Tenbih: Eğer istidlâlin makamında denilse idi ki: Elektriğin acaibi ve cazibe-i umumiyenin garaibi ve küre-i arzın yevmiye ve seneviye olan hareketi ve yetmişten ziyade olan anâsırın imtizac-ı kimyeviyelerini ve şemsin istikrarıyla beraber sûriye olan hareketini nazara alınız, tâ Sânii bilesiniz! İşte o vakit delil olan sanat, marifet-i Sâni olan neticeden daha hafî ve daha gamız ve kaide-i istidlâle münafi olduğundan bazı zevahiri, efkâra göre imale olunmuştur. Bu ise; ya müstetbeatü’t-terakib kabilesinden veya kinaî nevinden olduğu için medar-ı sıdk ve kizb olmaz. Meselâ: قَالَ lâfzındaki elif eliftir. Aslı vav olsa, kâf olsa, ne olursa olsun tesir etmez.
Ey birader! İnsaf et... Acaba şu üç nokta-i itiraz cemi a’sarda, cemi insanların irşadları için inzal olunan Kur’an’ın i’cazına en zâhir delil değil midir? Evet..
(Haşiye) Neam; hayalin ne haddi vardır ki, nur-efşan olan nazarına karşı kendini hakikat gösterebilsin. Evet, mesleği nefs-i hak ve mezhebi ayn-ı sıdktır. Hak ise, tedlis ve tağlit etmekten müstağnidir.