Meğer mütehayyelatlarını dûrbîn gibi tevsit etseler... Fakat mütehayyelatın suretlerine hasr ve vakf-ı nazar etmek, cismiyet ve cihet gibi muhal şeyleri istilzam eder. Lâkin nazar, o suretlerden geçerek hakaikı görüyor. Meselâ: Kâinattaki tasarruf-u ilâhîyi sultanın serir-i saltanatında olan tasarrufunun suretinde temaşa edebilirler. اِنَّ اللّٰهَ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى gibi... İşte hissiyat-ı cumhur şu merkezde olduklarından, elbette irşad ve belâgat iktiza eder ki; onların hissiyatı riayet ve ihtiram edilsin ve efkârları dahi bir derece mümaşat ve ihtiram edilsin. İşte riayet ve ihtiram; ukul-ü beşere karşı olan tenezzülat-ı ilâhiye ile tesmiye olunur. Evet o tenezzülat, te’nis-i ezhan içindir. Onuncu Mukaddimeye müracaat et.
İşte bunun içindir ki: Hakaik-i mücerredeye temaşa etmek için hissiyat ve hayal-âlûd cumhurun nazarlarını okşayan suver-i müteşabiheden birer dûrbîn vaz’ edilmiştir. İşte şu cevabı teyid eden maani-i amîka veya müteferrikayı bir suret-i sehl ve basitada tasavvur veya tasvir etmek için nâsın kelâmında istiarat-ı kesireyi irad ederler. Demek müteşabihat dahi, istiaratın en ağmaz olan kısmıdır. Zira en hafi hakaikin suver-i misaliyesidir. Demek işkâl ise mananın dikkatindendir, lâfzın iğlakından değildir.
Ey muteriz! İnsafla nazar et ki, fikr-i beşerin bahusus avamın fikirlerinden en uzak olan hakaiki, şöyle bir tarik ile takrib etmek, acaba tarik-i belâgat olan mukteza-yı hâlin mutabakatına muvafık ve makamın nisbetinde kemal-i vuzuh ve ifadeye mutabıktır; yahut tevehhüm ettiğin gibidir? Hakem sen ol...
İkinci Noktaya Cevab: İkinci Mukaddimede mufassalan geçmiştir. Âlemde meylü’l-istikmalin dalı olan insandaki meylü’t-terakkinin semeratı ve tecarüb-ü kesire ile ve netaic-i efkârın telâhukuyla teşekkül eden ve