bir sofestaîye de kabul ettiremezler (Haşiye) . Veyahut bütün kâinata hükmü geçen ve bütün nurlar, onun “Nur” isminden feyz alan ve “Nurü’n-nur ve Hâlikü’n-nur ve Müdebbirü’n-nur” olan Kadir-i Zülcelâl’in ve Allâmü’l-Guyub’un ve Alim-i Mutlak’ın kudreti ile ve hikmeti ile olacak. İşte bu iki numuneye kıyasen hadsiz numuneler var.
İşte اَلطَّيِّبَاتُ لِلَّهِ bütün kâinattaki nurları, güzellikleri, tayyibeleri ve kelimat-ı tayyibeleri ve hayırları ve kemalâtları Zat-ı Zülcelâl’e nur unsuru diliyle kâinat takdim ettiği gibi, netice-i hilkat-ı kâinat ve sebeb-i hilkat-ı âlem olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm dahi -namlarına- mebus olduğu kâinattaki bütün mevcudat hesabına, Mirac gecesinde o küllî mana ile اَلطَّيِّبَاتُ لِلَّهِ demiş.
Resul-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm biadedi zerrati’l-enam)1 bu dört kelimat-ı cemileyi selâm yerinde söyledikten sonra -Risale-i Nur’da izah edildiği gibi- Cenab-ı Hak اَلسَّلَامُ عَلَيْكَ يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ demesiyle, bütün ümmeti öyle diyeceklerine işaret ve manevî emir ve ferman ve kabul hükmünde mukabele etmiş. Birden Peygamber: اَلسَّلَامُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللَّهِ الصَّالِحِينَ demekle, o kudsî selâmı hem kendine, hem ümmetine, hem bütün kendinden evvelki emsallerine tamim edip, küllî ve umumî bir selâm suretinde gösterip; bütün mahlûkatın mebusu olması noktasında onlara da o selâmı teşmil etmiş.