ehemmiyetli bir esası olan ihlâs sırrını bozmaktır. İnşaallah Risale-i Nur kendi kendine, hem kendini müdafaa ettiği, hem kıymetini tam gösterdiği gibi, bizi de manen müdafaa edip kusurlarımızı affettirmeğe vesile olacaktır.
***
Aziz kardeşlerim,
Risale-i Nur’un zuhurundan kırk sene evvel, geniş bir hiss-i kablelvuku, acib bir tarzda; hem bende, hem bizim köyde, hem nahiyemizde tezahür ettiğini şimdi bir ihtar-ı manevî ile kat’i kanaatım gelmiş. Şefik ve kardeşim Abdülmecid gibi eski talebelerime bu sırrı fâşetmek isterdim. Şimdi Cenab-ı Hak sizlerde çok Abdülmecid’leri ve çok Abdurrahman'ları verdiği için, size beyan ediyorum:
Ben on yaşında iken, büyük bir iftihar, hattâ bazen temeddüh suretinde bir hâletim vardı; istemediğim halde pek büyük bir iş ve büyük kahramanlık tavrını takınıyordum. Kendi kendime der idim: Senin beş para kıymetin yok. Bu temeddühkârane; hususan cesarette çok fazla gösterişin ne içindir? Bilmiyordum, hayret içinde idim. Bir iki aydır o hayrete cevap verildi ki; Risale-i Nur, kablelvuku kendini ihsas ediyordu. Sen âdi odun parçası gibi bir çekirdek iken, o firdevs salkımlarını bilfiil kendi malın gibi hiss-i kablelvuku ile hissedip hodfuruşluk ederdin.
Bizim Nurs köyümüz ise, hem eski talebelerim, hem hemşehrilerim biliyorlar ki; bizim köyümüz, fevkalâde gösteriş ve cesarette, ileri göstermek için temeddühü çok severdiler; güya büyük bir memleketi fetheder gibi kahramanane bir tavır almak istiyordular. Ben, hem kendime, hem onlara çok hayret ederdim. Şimdi hakiki bir ihtar ile bildim ki: O masum Nurslu insanlar, Nurs karyesi; Risale-i Nur’un nuruyla büyük bir iftihar kazanacak; o vilâyetin, nahiyenin ismini işitmeyen, Nurs köyünü ehemmiyetle tanıyacak diye bir hiss-i kablelvuku ile o nimet-i ilâhiyeye teşekkürlerini temeddüh suretinde göstermişler.
Hem o nahiyemiz olan Hizan kazasına tabi İsparit’te, birden bire -meşhur- Seyda namında Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî himmetiyle o kadar çok talebeler ve hocalar ve âlimler çıktılar ki, bütün Kürdistan onlar ile iftihar eder bir şekil aldığı zaman, içlerinde münazara-i ilmiye ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir daire-i ilim ve tarikat içinde öyle bir vaziyet hissediyordum ki,