Evet, çok emarelerle bildim ki; bana hücum edenleri tahrik eden sebep, Mustafa Kemal’e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir. Bunun için mecbur oldum ki, o muarızlarıma derim: O, beni taltif etmek ve bütün vilâyat-ı şarkiyeye vaiz-i umumî yapmak için, Ankara’ya istedi. Ben oraya gittim. Bu gelen üç madde, beni, onun dostluğundan vazgeçirdi. Yirmi sene inzivada azab çektim, dünyalarına karışmadım.
Birinci madde: Bir hadis-i şerifin, ahirzamanda an’anat-ı İslâmiyenin zararına çalışacak diye haber verdiği adam bu olduğunu ef’aliyle göstermesidir. Ben, otuz altı sene evvel o hadisi tefsir etmiştim. Aynen bu adama manası çıkmış. -Mahkemedeki müdafatımın üçüncü esasında izahı var.-
İkinci madde: Bir şeyin vücudu ve tamiri ve hayatı, ona ait bütün erkân ve şeraitin vücuduyla olabilmesi; ve o şeyin ademi ve tahribi ve ölmesi, bir tek şartın bozulmasıyla olduğu bir kaide-i hakikattır. Umumun dillerinde “Tahrib, tamirden çok kolaydır” diye darb-ı mesel olmuştur. Bu kat’i kaideye binaen, meydanda görünen ehemmiyetli kusurlar ve tahribatlar, o kumandanın hatasından; ve ehemmiyetli şerefler ve zaferler ise, ordunun kahramanlığından geldiğinden; o fenalıkları ona, o iyilikleri orduya vermek lâzım gelirken, bütün bütün aksine olarak, cemaatın hayrını, baştaki bir ferde; ve o ferdin şerrini, cemaate vermek; dehşetli bir haksızlık olmasıdır.
Üçüncü madde: Cemaatin hayrını ve ordunun zaferini başa vermek ve o başın kusurunu cemaata isnad etmek ise, binler hayırları bir tek hayra indirmek; ve bir tek kusuru, binler kusur yapmaktır. Çünkü: -Nasıl- bir tabur bir dehşetli düşmanı öldürse, her bir neferi bir gazilik rütbesini alır; ve yalnız binbaşısına verilse, binden bire iner, bir tek gazi olur; o binbaşının hatasıyla, zalimane bir katil yapılsa ve ona verilmeyip tabura verilse, o bir tek katil bin cinayet hükmüne geçerek bin neferi mesul eder ve cezaya çarpar. Aynen öyle de: Meydandaki görünen ehemmiyetli kusurlar, onları işleyen ölmüş adama verilmezse, beş yüz, belki bin seneden beri gaziliğini ve hakperestliğini dünyaya gösteren ve ferman-ı şerefini ve Kur’an bayraktarlığını kılınçlarıyla ve kanlarıyla imzalayan bir orduya havalesiyle o kusurlar binler derece ve erkânları adedince ziyadeleşir, o ordunun pek parlak mazisini dehşetli karartır ve bu asrın ordusunu, geçen asırların aynı orduları önünde mahcub ve mesul eder; ve mevcud şerefler, zaferler tek adama verilse, binler derece küçülür, erkân ve efrad adedince gazilik ve hayırlar, bir tek hükmüne geçer, söner; daha kusurlara karşı keffaretü’z-zünub olmaz.