gelecek tokatlar suretinde mana vermiştim ki, tam aynen iki dairede, hem küçük, hem büyük on iki sene sonra en müdhişi dünyayı terkettiği gibi; büyük dairede de onun gibi dehşetli cemaatler; on iki, on üç, on dört, on altı tarihlerinde aynı tokatları yediler ve yiyecekler diye ihtar edildi. Ben, tevilim ile bu büyük daireyi yalnız küçükte tatbik ettiğim gibi; evvelki nur meselesinde de bilâkis küçük daireyi ve sırf imanî hadise-i Nuriyeyi pek geniş daire-i siyasiyede tevilimle mana vermiştim. Onun için, Sırr-ı İnnâ A’taynâ’yı herkes birden anlamaz. Hem şahsî isimleri böyle mesail-i ilmiyeye girmemek lâzım olduğundan, o risale, hattâ on üç seneden beri elime geçmediğinde isabet var; kardeşlerim dahi onu merak etmesinler. Biri eğer çok merak etse, o Sırr-ı İnnâ A’taynâ’nın başında şimdiki “saniyen” ile başlıyan fıkrayı ve Lâhika’da geçen aynı meseleye dair fıkrayı okumak lâzımdır, yoksa hiç bakmasın. O ikinci Harb-i Umumî ve o dehşetli şahsın dünyadan gitmesiyle ve şimdi de onun mesleği geri çekilmesi ve bir kısmı o mesleğin aksine din lehinde resmen çalışması ve ehl-i imanın istibdad-ı mutlakadan bir derece kurtulması ve az bir tevil ile o risaleciğin verdikleri haber aynı tarihlerde vuku bulması, o surenin bir lem’a-i i’cazıdır. Fakat heyecanlı tevillerim perde çekmişti, hakikat gizlenmiş.
***
Aziz, muhterem kardeşim,
Bin üçyüz seneden beri âlem-i İslâmı ağlatan ve bütün ehl-i hakikate “Eyvahlar! Yazıklar olsun!” dediren âlem-i İslâmın en dehşetli büyük yarasını deşmek, düşünmek; benim hususî meşrebimde tahammülüm fevkinde elem veriyor. Hususan yirmi beş seneden beri ihlâs ile hakiki hizmet-i imaniye, beni her nevi siyasetten çektiği ve yirmi beş sene zarfında bir gazeteyi okutturmadığı gibi; yirmi sene bu işkenceli esaretimde hayat-ı siyasiyeye bakmamak için hükûmete müdafaat-ı hapsiyeden başka müracaat etmeyen ve vazife-i imaniyeye noksan gelmemek ve ihlâs kırılmamak ve siyasete bulaşmamak için on sene bu dehşetli harb-i umumiye bakmayan, baktırmayan bir hâlet-i ruhiyeyi taşımağa mecburiyetim varken; şimdi dehşetli ejderhalar hakaik-ı imaniye cephesinde ehl-i imana gözümüz önünde saldırmalarından ve çokları ısırmalarından, ehl-i imanı kurtarmak mecburiyeti Kur’an’ın emriyle varken, bu zamanı bırakıp, eski zamana gidip, Ehl-i Beyte gelen