بِهَالٍ اَهٖيلٍ شَلْعٍ شَلْعُوبٍ شَالِعٍ ۞ طَهِىٍّ طَهُوبٍ طَيْطَهُوبٍ طَيَطَّهَتْ
اَنُوخٍ بِيَمْلُوخٍ وَ اَبْرُوخٍ اُقْسِمَتْ ۞ بِتَمْلٖيخِ اٰيَاتٍ شَمُوخٍ تَشَمَّخَتْ
اَبَاذٖيخَ بَيْذُوخٍ وَ ذَيْمُوخٍ بَعْدَهَا ۞ خَمَارُوخٍ يَشْرُوخٍ بِشَرْخٍ تَشَمَّخَتْ
بِبَلْخٍ وَ سِمْيَانٍ وَ بَازُوخٍ بَعْدَهَا ۞ (Haşiye) بِذَيْمُوخٍ اَشْمُوخٍ بِهِ الْكَوْنُ عُمِّرَتْ
بِشَلْمَخَتٍ اِقْبَلْ دُعَائٖى
diye dua ile hatmeder. Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) başta sarahat ile haber verdiği Risale-i Nur’u, Siracü’n-Nur ve Siracü’s-Sürc namıyla Birinci Mertebede aşikâr onu gösterip tâdad ederken, tâ Yirmi Beşe geldiği vakit بِتَمْلٖيخِ اٰيَاتٍ شَمُوخٍ تَشَمَّخَتْ der. Âyât-ı Kur’aniyenin i’cazlarını beyan ve Kur’an’ın kırk vecihle mucize olduğunu yedi adet küllî vecihlerde isbat eden Risale-i Nur’un en meşhur ve parlak risalesi olan Yirmi Beşinci Söz namındaki Mucizat-ı Kur’aniye Risalesine işaret eder. Çünkü başta Siracü’n-Nur’un Birinci Mertebede sayılması, hem بِتَمْلٖيخِ اٰيَاتٍ fıkrasında اٰيَاتٍ kelimesinin bulunması, hem Yirmi Beşinci Mertebede zikretmesi, kuvvetli bir karinedir ki; pek çok ayetleri zikredip i’cazları ve sırları beyan eden Yirmi Beşinci Söze mana-yı mecazî ile bakar. Ve surelerin tâdadında dahi yine Yirmi Beşinci Mertebede ibareyi değiştirip baştan başlar gibi بِحَقِّ تَبَارَكَ diyerek Risale-i Nur’un en mübarek ve bereketli olan Yirmi Beşinci Sözün ehemmiyetini gösteriyor. Sonra Yirmi Altı ve Yedide: اَبَاذٖيخَ بَيْذُوخٍ وَ ذَيْمُوخٍ بَعْدَهَا der. Sonra Otuz ve Otuz Birincide: بِبَلْخٍ وَ سِمْيَانٍ وَ بَازُوخٍ بَعْدَهَا deyip yine ibareyi değiştirip بَعْدَهَا kelimesini zikreder. Gayet zâhir ve kuvvetli bir karine ile içtihada dair