alâkadar bulunduğundan, o sure ile risalet-i Muhammediye aleyhissalâtü vesselâmı isbat eden o iki risaleye iki nur lafzıyla, belki üç nur kelimeleriyle yine aynen risalet-i Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmı isbat eden “Mirac Risalesi”ne dahi işaret etmiş. Ben itiraf ediyorum ki: “On Dördüncü Mektub” noksan kaldığını unutmuştum. Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) aynı sureyi iki defa tekrar etmesiyle tahattur ettim ve işaratındaki dikkatine hayran oldum. Fakat o tekrar, yalnız “On Dokuzuncu Söz ve Mektub” için sayılır; ondan sonrakilere nisbeten sayılmaz.
ÜÇÜNCÜ REMİZ: “Yirmi Sekizinci Lem’a”da izah ve isbat edilen
تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً ۞ تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرًّا تَنَوَّرَتْ بِنُورِ جَلَالٍ بَازِخٍ وَ شَرَنْطَخٍ ۞ بِقُدُّوسِ بَرْكُوتٍ بِهِ النَّارُ اُخْمِدَتْ
fıkralarıyla Risale-i Nur’un üç ehemmiyetli vaziyetini haber veriyor. Bu fıkraların sarahata yakın bir surette hem cifir, hem mana cihetiyle Risale-i Nur’a işaretini “On Sekizinci Lem’a”da izahına binaen, burada ise, orada zikredilmeyen ve İmam-ı Ali radıyallahü anhın nazar-ı dikkatini celbeden yalnız üç sırrı beyan edilecek.
Birincisi: İslâmlar içinde, dellâllar elinde teşhir suretinde gezdirmeye lâyık olan Risale-i Nur, maatteessüf gayet gizli perde altında intişar ve istitara mecbur olmasına işareten İmam-ı Ali radıyallahü anh, iki defa سِرًّا بَيَانَةً ve سِرًّا تَنَوَّرَتْ kelimeleriyle سِرًّا yani, “Gizli intişar edebilir.” Müteaccibane haber veriyor.
İkincisi: Risale-i Nur, ism-i âzam cilvesiyle ve ism-i Rahîm ve Hakîm’in tecellisiyle zuhur ettiğinden, imtiyazlı hassası اَللّٰهُ اَكْبَرُ ’den iktibasen celâl ve kibriya; بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ ’den istifazaten merhamet ve