Ve hususan küçük mescidine ilişildiği zaman Resaili’n-Nur şakirdleri kuvvetli bir rica ile dergâh-ı ilâhiyeye iltica edip, “Ya Rab! Bu müthiş rüyayı hayra tebdil eyle.” deyip yalvardılar. Herkesin meyusiyetlerine mukabil pek kuvvetli bir ümid ve rica ile müslümanların kuvve-i maneviyelerini takviye ettiler. Bu ayetin birden külfetsiz hatıra geleni bu kadardır. Yoksa esrarı çoktur. Tekellüf olmasın diye kısa kestim.
YİRMİ DÖRDÜNCÜ AYET ve AYETLER:
Hem Sure-i Zümer, hem Sure-i Casiye, hem Sure-i Ahkaf’ın başlarında bulunan تَنْزٖيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَزٖيزِ الْحَكٖيمِ âyât-ı azimeleridir. Şu ayetler dahi yirmi ikincideki ayetler gibi Risaletü’n-Nur’un ismine ve zatına, hem telif ve intişarına bir mana-yı remziyle bakıyorlar.
İZAHTAN EVVEL MÜHİM BİR İHTAR
(Lüzumlu dört-beş nokta beyan edilecek)
Birinci Nokta: Hadisde varid olduğu gibi, “Her bir ayetin mana mertebelerinde bir zâhiri, bir bâtını, bir haddi, bir muttalâı vardır. Bu dört tabakadan her birinin (hadisce شُجُونٌ وَ غُصُونٌ 1 tabir edilen) füruatı, işaratı, dal ve budakları vardır.” mealindeki hadisin hükmüyle, Kur’an hakkında nazil olan bu ayet-i kudsiye, fer’î bir tabakadan ve bir mana-yı işarîyle de Kur’an ile münasebeti çok kuvvetli bir tefsirine bakmak, şe’nine bir nakise değil. Belki o lisanü’l-gaybdaki i’caz-ı manevisinin muktezasıdır.
İkinci Nokta: Bir tabakanın mana-yı işarîsinin külliyetindeki efradının bu asırda tezahür eden ve münasebeti pek kuvvetli bir ferdi Risaletü’n-Nur olduğunu, onu okuyan herkes tasdik eder. Evet ben, Risaletü’n-Nur’un has şakirdlerini işhad ederek derim: