قُلْ حَسْبِىَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ ’nün makam-ı cifrîsi şeddeli ل ’lar birer ل ve şeddeli ق bir ق sayılmak cihetiyle bin üç yüz yirmi dokuz ederek, harb-i umumînin başlangıcı zamanında Resaili’n-Nur’un başlangıcı olan İşaratü’l-İ’caz tefsirinin tarih-i telifine tam tamına tevafukla beraber, şeddeli ق iki ق sayılmak cihetiyle bin üç yüz kırk dokuz ederek harb-i umumînin verdiği sarsıntılar zamanında Resaili’n Nur’un حَسْبِىَ اللّٰهُ diyerek ehl-i dünyadan hiçbir yerde himaye görmeden, belki tehacüme hedef olmakla beraber çekinmeyerek yalnız başlarıyla müşkilât içinde envar-ı Kur’aniyeyi neşrettikleri aynı tarihe tam tamına tevafuku ise, her cihetiyle ayn-ı şuur olan âyâtta elbette tesadüfî olamaz. Belki bu gibi ayetler, en müşkil zaman olan bu asra dahi hususi bakarlar ve o âyâtı kendilerine rehber ittihaz eden bir kısım şakirdlerine hususî iltifat edip iltifatlarıyla teşci ederler.
Bu ayet, sabık ayetler gibi münasebet-i maneviyesi gerçi zâhiren görünmüyor; fakat bir cihetle Resaili’n-Nur ile bir nevi münasebeti vardır. Şöyle ki; on üç senedir (Haşiye) bu ayet, Risaletü’n-Nur müellifinin ve sonra has şakirdlerinin mağribden sonra bir vird-i hususîleridir. Hem bu ayetin manasına bu zamanda tam mazhar ve herkes onlardan çekinmesinden fütur getirmeyerek حَسْبِىَ اللّٰهُ deyip mütevekkilâne müşkilât-ı azime içinde envar-ı imaniyeyi ve esrar-ı Kur’aniyeyi neşreden, ehl-i imanı meyusiyetten kurtaran, başta Risaletü’n-Nur ve şakirdleridir.