rusuhuyla o zamanda meydan alan tevilât-ı fasideyi ve şübehatı dağıtarak yüz senede elli milyondan ziyade insanları daire-i irşadına aldığı ve tenvir ettiği zamanın tarihine tam tamına tevafukla bakar.
İkinci ayet olan اَلرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ مِنْهُمْ şeddeli ر aslına nazaran bir ل bir ر sayılmak cihetiyle makam-ı ebcedîsi bin üç yüz kırk dört etmekle her asra baktığı gibi bu asra da hususî remzen bakar. Ve ilm-i hakikatte rasihane çalışan ve kuvvetli iman eden bir taifeye işaret eder. Ve çok ayetlerin ehemmiyetle gösterdikleri bu bin üç yüz kırk dörtte Risaletü’n-Nur ve şakirdlerinden daha ziyade bu vazifeyi müşkil şerait içinde sebatkârane yapan zâhirde görülmüyor. Demek bu ayet onları dahi daire-i harîmine hususî dahil ediyor.
ON BEŞİNCİ AYET:
يَا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَا اِلَيْكُمْ نُورًا مُبٖينًا Şu ayet bu zamana dahi hitab eder. Çünkü tamam – مُبٖينًا
hariç kalsa– bin üç yüz altmış küsur eder. Eğer قَدْ جَٓاءَكُمْ ’den sonraki olsa بُرْهَانٌ ve نُورًا kelimelerindeki tenvinler ن sayılsa bin üç yüz on eder. Demek bu asra da hitab eder. Hem قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَان cümlesi yalnız dört farkla Furkan adedine tevafukla sarihan baktığı gibi, o kudsî bürhan-ı ilâhînin bu zamanda parlak ve kuvvetli bir bürhanı olan Resaili’n-Nur’a dahi ikinci cümlesi olan اَنْزَلْنَا اِلَيْكُمْ نُورًا مُبٖينًا adedi, iki tenvin vakıfta iki elif