adediyle Resaili’n-Nur müellifi tedristen, telif vazifesine ve mücahidane seyahata başladığı zamanın beş sene evvelki zamanına ve çok ayetlerin işaret ettikleri bin üç yüz on altı tarihindeki mühim bir inkılâb-ı fikrîden iki sene sonraki zamana tevafuk eder ki; o zaman istihzarat-ı Nuriyeye başladığı aynı tarihtir. İşte şu nurlu ayet, hem manaca, hem cifirce tevafuku ise, umum vücuhu ayn-ı şuur olan Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan’da elbette ittifakî ve tesadüfî olamaz.
YEDİNCİ AYET:
وَ يُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهٖ şu ayet-i meşhurenin küllî manasının bu zamanda zâhir bir mâsadakı Risaletü’n-Nur olduğu gibi, lâfzullahdaki şeddeli ل bir ل ve بِكَلِمَاتِهٖ ’deki melfuz ي sayılmak şartıyla dokuz yüz doksan sekiz adediyle Risaletü’n-Nur’un dokuz yüz doksan sekiz adedine tam tamına tevafukla münasebet-i maneviyeye binaen remzen ona bakar. Ve bu remzi lâtifleştiren ve kuvvet veren münasebetlerin birisi şudur ki, Risaletü’n-Nur’un eczaları “Sözler” namıyla iştihar etmişler. Sözler ise Arapça “Kelimat”dır ve o kelimat ile Kur’an’ın hakaikını o derece mahz-ı hak ve ayn-ı hakikat olduğunu isbat etmiş ki, bu zamanın dinsiz feylesoflarını tam susturuyor.
SEKİZİNCİ AYET:
قُلْ اِنَّنٖى هَدٰينٖى رَبّٖٓى اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ ’dir. Şu ayet-i meşhure küllî manasının bu asırda muvafık ve münasib bir ferdi Risaletü’n-Nur olduğu gibi, cifirle صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ kelimesi, صِرَاطٍ ’deki tenvin ن sayılmak