şuuru hususi ve cüz’î değildir. Belki Kur’an, umum işaratıyla ve eczasıyla ayn-ı şuurdur, kışırsızdır; fuzuli, lüzumsuz maddeleri yoktur. Âlem-i gaybın tercümanıdır. Sözler hakkında söz onundur, görelim o ne diyor.”
Elcevap: Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur’an’ın bâhir bir bürhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem’a-i i’caz-ı manevisi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuaı ve o maden-i ilm-i hakikattan mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i maneviyesi olduğundan onun kıymetini ve ehemmiyetini beyan etmek Kur’an’ın şerefine ve hesabına ve senasına geçtiğinden, elbette Risale-i Nur’un meziyetini beyan etmekliği, hak iktiza eder ve hakikat ister, Kur’an izin verir. Benim gibi bir tercümanın hissesi yalnız şükürdür. Hiçbir cihetle fahre, temeddühe, gurura hakkı yoktur ve olamaz. Gelecek ayetlerin işaratına bu nokta-ı nazarla bakmak gerekir. Yoksa beni hodbinlik ile ittiham edenlere hakkımı helal etmem. Bu çok ehemmiyetli suale karşı iki-üç saat zarfında birden Kur’an’ın âyât-ı meşhuresinden Sözler adedince otuz üç ayetin hem manasıyla, hem cifr ile Risale-i Nur’a işaretleri uzaktan uzağa icmalen görüldü. Ayrı ayrı tarzlarda otuz üç ayet müttefikan Risale-i Nur’u remizleriyle gösterdiği hayal meyal görüldü.
İHTAR: En evvel yirmi dördüncü ayetin başında zikredilen ihtara dikkat etmek lâzımdır. O ihtarın yeri başta idi. Fakat orada hatıra geldi, oraya girdi.
İKİNCİ BİR İHTAR
Tevafukla işaretler eğer münasebat-ı maneviyeye istinad etmezse ehemmiyeti azdır. Eğer münasebet-i maneviyesi kuvvetli ise, bu onun bir ferdi, bir mâsadakı hükmünde olsa ve müstesna bir liyakatı bulunsa, o vakit tevafuk ehemmiyetlidir. Ve o kelâmdan bunun iradesine bir emare olur. Ve ondan o ferdin hususi bir surette dahil olduğuna ya remz, ya işaret, ya delâlet hükmünde onu gösterir.