ve güzellerin âlemine bakan ve sermedî Cemil-i Mutlakın hadsiz cemal ve güzelliklerini ve kâinatı süslendiren isimlerinin daimî güzeliklerini tam bilen ve aşk ve şevkle küllî ubudiyetler ile mukabele eden ve parlak iman ve geniş marifetler ve medh ü senaların revaih-i tayyibe ve hoş kokularıyla, Hâliklarına karşı o hadsiz tayyibatlar manasıyla miracda söylenmiş sırrıyla; teşehhüdde bütün ümmet, her gün usanmadan o kudsî kelime-i tayyibeyi tekrar ederler. Evet, bu kâinat, nihayetsiz bir hüsün ve cemal-i sermedînin ayinesi ve cilveleri.. ve kâinattaki bütün cemal ve kemal ve güzellikler o sermedî hüsünden gelir ve ona intisabla güzelleşir, kıymeti yükselir. Yoksa karmakarışık bir virane, bir hüzüngâh olur. Ve o intisab ise, saltanat-ı ulûhiyetin dellâlları ve ilancıları olan ins ve melek ve ruhanîlerin marifet ve tasdikleriyle anlaşılır. Hattâ o dellâlların güzel ve tatlı hamdlerini ve senâlarını ve Mabuduna medihlerini ve onların kelimelerin her tarafa neşir ve arş-ı âzamın canibine sevketmek için hava unsurunun zerreleri emirber neferler, küçücük diller ve kulaklar gibi o güzel kelimeleri dergâh-ı uluhiyete takdim etmek için o pek harika vaziyet-i acîbe havaya verildiğine kuvvetli bir ihtimal var diye kalbime geldi.
İşte, ins ve melek, nasıl ki imanları ve ubudiyetleriyle Mabud-u Zülcelâli bildiriyorlar; öyle de: O Hakîm-i Zülcelâl dahi o ilancılara verdiği çok câmi istidatlarla, pek harika cihazlarla ve dekaik-ı ilmiyeleriyle her birisini bütün kâinatla alâkadar bir küçük kâinat hükmüne getirmekle kendini pek parlak bir tarzda bildiriyor. Meselâ: İnsanın küçücük kafasında ceviz kadar bir yerde kuvve-i hafıza, kuvve-i hayaliye, kuvve-i müfekkire gibi müteaddid, acib makineleri yaratmak ve kuvve-i hafızayı bir