tehevvüre ve tecebbüre ve tefritle çok zilletli ve elemli cebanet ve korkaklığa düşer, istikameti kaybetmesinin hatasının cezası olarak daimi, vicdanî bir azabı çeker. Ve insandaki kuvve-i şeheviye, selâmetli istikameti ve iffeti zayi etse; ifratla musibetli, rezaletli fücura, fuhşa ve tefritle humuda, yani; nimetlerdeki zevk ve lezzeten mahrumiyete düşer ve o manevî hastalığın azabını çeker.
İşte bunlara kıyasen, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyenin bütün yollarında, istikamet en faydalı ve kolay ve kısadır. Ve sırat-ı müstakim kaybedilse, o yollar pek belâlı ve uzun ve zararlı olur. Demek اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقٖيمَ pek çok câmi ve geniş bir dua, bir ubudiyet olduğu gibi, bir hüccet-i tevhide ve bir ders-i hikmete ve bir talim-i ahlâka işaret eder.
YEDİNCİ KELİME: صِرَاطَ الَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ ’dir. Bundaki hüccete gayet kısa bir işaret:
Evvelâ: عَلَيْهِمْ kimlerdir diye, مِنَ النَّبِيّٖينَ وَالصِّدّٖيقٖينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِحٖينَ ayeti beyan ederek, nev’-i beşerde istikamet nimetine mazhar dört taifeyi beyan içinde, o taifelerin reislerine; اَلنَّبِيّٖينَ ile Muhammed aleyhissalâtü vesselâma, وَالصِّدّٖيقٖينَ ile Ebubekir-i Sıddık radıyallahü anha, وَالشُّهَدَٓاءِ ile Ömer ve Osman ve Ali radıyallahü anhüme işaret edip; Peygamberden (a.s.m.) sonra Sıddık (r.a.), sonra Ömer (r.a.), Osman (r.a.), Ali (r.a.), üçü hem şehid, hem halife olacaklar diye, gaybî ihbarla bir lem’a-i i’caz gösterir.
Saniyen: Nev’-i beşerin en yüksek, en müstakim, en sadık bu dört taifesi; Adem (a.s.) zamanından beri hadsiz hüccetler, mucizeler, kerametler,