بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Kardeşlerim,
Bütün bütün kanunsuz olarak bizim temyiz evraklarımız ve layihalarımız daha Temyize gönderilmemiş. Bizim üç muktedir avukatlarımız, mümkün olduğu kadar pek çabuk evrakımızın mahkeme-i Temyize gönderilmesine herhalde bir çare bulsunlar. Yoksa on ay bahanelerle tevkifimizi uzatmak ve beni mahkemede konuşturmamak ve on bir ay tecrid-i mutlakda soğuk sıkıntılarla tazib etmekle hakikat-ı adaletin kabul etmediği bir garazı ihsas ettiğinden, bizim mahkememizi başka bir vilâyetin mahkemesine nakletmek için hem avukatlarımız, hem sizler bütün kuvvetinizle çalışmanız elzem ve lâzımdır.
Said Nursî
***
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık, halis, sebatkâr ve fedakâr kardeşlerim,
Evvelâ: Sırr-ı İnna A’tayna hiç yanımda bulunmadığının sebebi, eski zamanda iki hiss-i kablelvukuumda bir iltibas olmuş.
Birincisi: Bir hiss-i kablelvuku ile yalnız vatanımızda dehşetli bir hadiseyi ve zalimlerin musibetini hissettim. Halbuki büyük dairede, zemin yüzünde, haber verdiğimiz gibi oniki sene sonra aynen o sırr-ı azim göründü. Benim istihracımı gerçi zâhiren bir parça tağyir etti. Fakat hakikat cihetinde pek doğru ve aynı hakikat meydana çıktı. Bunun için o risaleyi yanımda bulundurmuyorum ve başkalarına vermiyorum.
İkincisi: Kırk sene evvel tekrarla dedim: “Bir nur göreceğiz.” Büyük müjdeler verdim. O nuru büyük daire-i vataniyede zannederdim. Halbuki o nur, Risale-i Nur idi. Nur şakirdlerinin dairesini, umum vatan ve memleketin siyasî dairesi yerinde tahmin edip sehiv etmiştim.