Hâlik-ı Hakîm-i Rahîm, kudretine nisbeten bir bahar kadar kolay olan haşri getirmeyerek, bir dâr-ı saadet, bir menzil-i beka açmayıp, bütün hikmetlerini ve rahmetlerini, hattâ rububiyetini ve kemalâtını inkâr etsin ve ettirsin ve çok sevdiği bütün mahbub mahlûklarını ebedî bir surette idam etsin! Hâşâ, yüzbin defa hâşâ!.. O cemal-i mutlak, böyle bir kubh-u mutlakdan yüzbinler derece münezzeh ve mukaddesdir.
UZUNCA BİR HAŞİYE
Haşir münasebetiyle bir sual: Kur’anda mükerreren اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً hem وَمَا أَمْرُ السَّاعَةِ إِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ fermanları gösteriyor ki, haşr-i âzam bir anda, zamansız vücuda geliyor. Dar akıl ise, bu hadsiz derece harika ve emsalsiz olan meseleyi iz’an ile kabul etmesine medar olacak meşhud bir misal ister.
Elcevap: Haşirde ruhların cesedlere gelmesi var; hem cesedlerin ihyası var; hem cesedlerin inşası var. Üç meseledir.
Birinci Mesele: Ruhların cesedlerine gelmesine misal ise: Gayet muntazam bir ordunun efradı istirahat için her tarafa dağılmış iken, yüksek sadâlı bir boru sesiyle toplanmalarıdır. Evet, İsrafilin borusu olan Sur’u, ordunun borazanından geri olmadığı gibi; ebedler tarafında ve zerreler âleminde iken, ezel canibinden gelen اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ hitabını işiten ve قَالُوا بَلٰى ile cevap veren ervahlar, elbette ordunun neferatından binler derece daha musahhar ve muntazam ve mutidirler. Hem değil yalnız ruhlar,