O hadsiz sikkelerden pek çokları Siracün-Nurda tafsilen beyan edildiğinden burada yalnız kısa bir işaretle üç tanesine bakacağız. Şöyle ki:
Mecmu-u kâinatın yüzüne, envaın birbirine karşı gösterdikleri teavün, tesanüd, teşabüh, tedahülden mürekkeb geniş bir sikke-i vahdet konulduğu gibi, zeminin yüzüne de, dörtyüz bin hayvanî ve nebatî taifelerden mürekkeb bir ordu-yu sübhanînin ayrı ayrı erzak, esliha, elbise, talimat, terhisat cihetinde gayet intizam ile hiçbirini şaşırmayarak, vakti vaktine verilmesiyle koyduğu o sikke-i tevhid misillü, insanın yüzüne de, her bir yüzün umum yüzlere karşı birer alâmet-i farika bulunmasıyla koyduğu sikke-i vahdaniyet gibi her bir masnuun yüzünde –cüz’î olsun, küllî olsun– birer sikke-i tevhid ve her bir mahlûkun başında –büyük olsun, küçük olsun, az ve çok olsun– birer hatem-i ehadiyet müşahede edilir. Ve bilhassa zîhayat mahlûkların sikkeleri çok parlaktırlar. Belki, her bir zîhayat kendisi dahi, birer sikke-i tevhid, birer hatem-i vahdet, birer mühr-ü ehadiyet, birer turra-i samediyettirler.
Evet, her bir çiçek, her bir meyve, her bir yaprak, her bir nebat, her bir hayvan; öyle birer mühr-ü ehadiyet, birer hatem-i samediyettir ki, her bir ağacı, birer mektub-u rabbanî ve her bir taife-i mahlûkatı, birer kitab-ı rahmanî ve her bir bahçeyi, birer ferman-ı sübhanî suretine çevirerek, o ağaç mektubuna, çiçekleri adedince mühürler ve meyveleri sayısınca imzalar ve yaprakları mikdarınca turralar basılmış ve o nev’ ve taife kitabına dahi, onun kâtibini göstermek, bildirmek için ferdleri adedince hatemler basılmış. Ve o bahçe fermanına, onun sultanını tanıttırmak, tarif etmek için o bağ içinde bulunan nebat, ağaç, hayvan sayısınca sikkeler basılmış. Hattâ her bir ağacın mebdeinde ve müntehasında ve üstünde ve içinde هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ isimlerinin işaret ettikleri dört sikke-i tevhid var.