Elhasıl: Şecere-i hilkatin en müntehasındaki en cüz’î ahval ve semerat, iki cihetle tevhide ve vahdete işaret ve şehadet ederler.
BİRİNCİSİ:Rububiyetin kâinattaki maksadları onlarda tecemmu ve gayeleri onlarda temerküz ve ekser esma-i hüsnanın cilveleri ve zuhurları ve taayyünleri ve hilkat-i mevcudatın neticeleri ve faideleri onlarda içtima ettiğinden, onların her birisi, bu temerküz noktasından der: Ben bütün kâinatı halk eden Zatın malıyım, fiiliyim, eseriyim.
İKİNCİ CİHET İSE: O cüz’î meyvenin kalbi, hem hadisçe zahr-ı kalb denilen insanın hafızası, ekser envaın bir çeşit muhtasar fihristesi ve bir küçük numune haritası ve şecere-i kâinatın bir manevî çekirdeği ve ekser esma-i ilâhiyenin incecik bir ayinesi olduğu; hem o kalbin ve hafızanın emsalleri ve sikkeleri bir tarzda bulunan bütün kalblerin ve hafızaların kâinat yüzünde müstevliyane intişarları, elbette bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan bir Zata bakar ve “Yalnız Onun eseriyim ve Onun sanatıyım.” derler.
Elhasıl: Nasıl ki bir meyve, faydalılığı cihetiyle, tamam ağacının malikine bakar. Ve çekirdeği cihetiyle, bütün o ağacın ecza ve âza ve mahiyetine nazar eder. Ve bütün emsalinde aynı bulunan yüzündeki sikkesi cihetiyle, o ağacın bütün meyvelerini temaşa eder, “Biz, biriz ve bir elden çıkmışız; bir tek Zatın malıyız. Ve birimizi yapan, elbette umumumuzu o yapar.” derler. Öyle de: Daire-i kesretin nihayetlerindeki zîhayat; ve zîhayatın ve hususan insanın yüzündeki sikke ve kalbindeki fihristiyet ve mahiyetindeki neticelik ve meyvelik cihetiyle, doğrudan doğruya bütün kâinatı kabza-i rububiyetinde tutan Zata bakar ve vahdetine şehadet eder.
VAHDANİYETİN İKİNCİ MUKTAZİSİ
Vahdette vücub derecesinde bir suhulet, bir kolaylık ve şirkde imtina derecesinde bir suubet ve müşkilât bulunmasıdır. Bu hakikat ise;