edebilir. Veyahut ahmak sofestailer gibi, hem kendini, hem kâinatın vücudunu inkâr ve nefyetmekle akıldan istifa etmelidir. İşte, bunun gibi bütün hakaik-ı imaniye ve İslâmiye, kendilerinin şe’nlerini, muktezaları olan azamete istinad ederek, karşılarındaki küfrün dehşetli muhalâtından ve vahşetli hurâfâtından ve zulmetli cehalâtından kurtarıp kemal-i iz’an ve teslimiyetle selim kalblerde ve müstakim akıllarda yerleştirirler.
Evet, ezan ve namaz gibi ekser şeair-i İslâmiyede kesretle ۞ اَللّٰهُ اَكْبَرُ ۞ اَللّٰهُ اَكْبَرُ ۞ اَللّٰهُ اَكْبَرُ ۞ اَللّٰهُ اَكْبَرُ azamet ve kibriyasını her vakit ilanı hem اَلْعَظَمَةُ اِزَارٖى وَ الْكِبْرِيَاءُ رِدَائٖى hadîs-i kudsînin fermanı hem Cevşenü’l-Kebir münâcatının seksen altıncı ukdesinde:
يَا مَنْ لَا مُلْكَ اِلَّا مُلْكَهُ ۞ يَا مَنْ لَا يُحْصِى الْعِبَادُ ثَنَائَهُ
يَا مَنْ لَا تَصِفُ الْخَلَائِقُ جَلَالَهُ ۞ يَا مَنْ لَا تَنَالُ الْاَوْهَامُ كُنْهَهُ
يَا مَنْ لَا يُدْرِكُ الْاَبْصَارُ كَمَالَهُ ۞ يَا مَنْ لَا يَبْلُغُ الْاَفْهَامُ صِفَاتَهُ
يَا مَنْ لَا يَنَالُ الْاَفْكَارُ كِبْرِيَائَهُ ۞ يَا مَنْ لَا يُحْسِنُ الْاِنْسَانُ نُعُوتَهُ
يَا مَنْ لَا يَرُدُّ الْعِبَادُ قَضَائَهُ ۞ يَا مَنْ ظَهَرَ فٖى كُلِّ شَىْءٍ اٰيَاتُهُ
سُبْحَانَكَ يَا لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ الْاَمَانُ الْاَمَانُ نَجِّنَا مِنَ النَّارِ
diye olan gayet arifane münacat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) beyanı gösteriyor ki; azamet ve kibriya lüzumlu bir perdedir.