Hem senin tilmizin, cebbar ve mağrurdur. Fakat kalbinde nokta-i istinad bulmadığı için, zâtında gayet acz ile âciz bir cebbar-ı hodfüruştur.
Kur'an'ın tilmizi ise fakir ve zaîftir. Fakr ve za'fını bilir. Fakat onun Mâlik-i Kerim'i ona iddihar ettiği servet ile müstağnidir. Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir.
Hem senin tilmizin menfaatperest ve hodendiştir ki; o tilmizin gaye-i himmeti, nefis ve batnın hevesatını tatmindir. Ve menfaat-ı şahsiyesini -bazan- kavminin menfaati içinde kavminin menfaatı namıyla ve menfaat-ı nefsini, menfaat-ı millet namıyla arar. Ya rikkat-i cinsiye eleminden kurtulmak ister veya hırsını veya gururunu veya hubb-u câhını o milliyetperverlik cihetinde teskin eder.
Elhasıl: Nefsinden başka hakikî hiçbir şeye muhabbet etmez. Herşeyi kendi nefsine feda eder.
Kur'an'ın tilmizi ise, yalnız livechillah ve rıza-yı İlahî için ve fazilet için o derece nefsinin menfaatinden tecerrüd eder ki, cennet-i ebediyeyi dahi hakikî maksad ve gaye-i ibadet yapmaz. Nerede kaldı ki bu dünya-yı zâilenin fâni olan menafi'i onu, hakikî maksad ve gayesinden çevirsin.