Ey Said! Biliyorsun ki; o melik, bu kasrı, şu mezkûr maksadlar için bina etmiştir. Şu makasıdın husulü ise, iki şeye mütevakkıftır:
Biri: Şu gördüğümüz üstadın vücududur. Çünki o üstad olmazsa, maksad beyhude olur.
İkincisi: İnsanların onun sözlerini kabul edip dinlemesidir.
Demek vücud-u üstad, vücud-u kasrın dâîsi; istima'-ı nâs, kasrın bekasının sebebidir. Öyle ise denilebilir ki: "Eğer şu üstad olmasaydı, melik şu kasrı bina etmezdi. Hem o üstad-ı mübelliğin talimatını raiyet dinlemediği vakit, o kasr tahrib ve tebdil edilir."
Ey Said-i gafil! Eğer şu temsilin sırrını anladınsa, bak hakikatın yüzünü de gör. O kasr, şu âlemdir ki; sakfı, mütebessim misbahlarla tenvir edilmiş sema yüzüdür. Zemini, gûna-gûn çiçeklerle tezyin edilmiş zemin yüzüdür. O melik ise, ezel ve ebed sultanı olan öyle bir Zât-ı Mukaddes'tir ki; yedi kat semavat ve arz ve onlarda olan herşey elsine-i mahsusalarıyla onu takdis ve tesbih ediyorlar.