Sâdisen: Sâni'-i Zülcelal'in san'atının mu'cizeleriyle kendini tanıttırmasına ve bildirmesine mukabil, iman ve marifet ile mukabele etmektir.
Sâbian: Rahîm-i Kerim'in semerat-ı rahmetinin müzeyyenatı ile kendini teveddüd suretinde sevdirmesine mukabil, ona hasr-ı muhabbet ve taabbüd ile tahabbüb etmektir.
Sâminen: Mün'im-i Hakikî'nin maddî ve manevî nimetlerin lezaizi ile insanı perverde etmesine mukabil, fiil ve hal ve kal ile hattâ elinden gelse bütün havâssı ve letaifi ile o Mün'im-i Hakikî'ye şükür ve hamdetmektir.
Tâsian: Celil-i Mutlak'ın (Celle Celalühü) ve Cemil-i Mutlak'ın (Azze Cemalühü) kâinatın mezahirinde ve mevcudatın âyinelerinde kibriya ve kemalini, celal ve cemalini izhar etmesine mukabil; tekbir ve tesbih ile ve mahviyet içinde ubudiyet ile ve hayret ve muhabbet içinde secde ile mukabele etmektir.
Âşiren: O Rahman'ın rahmetinin derece-i vüs'atini ve servetinin derece-i kesretini ve ittikan ve intizam içinde cûd-u mutlakını göstermesine mukabil, tahmid ve ta'zim içinde iftikar ile sual etmektir.
Hem san'atının letaif ve antikalarını sath-ı zeminde teşhir etmesine mukabil, takdir ve tahsin ve istihsan ile mukabele etmektir. Hem şu kasr-ı kâinatta, taklid edilmez sikkeleriyle ve ona mahsus hâtemleriyle ve ona münhasır turralarıyla ve ona has fermanlarıyla bütün mevcudata damga-i vahdet koymasına ve âyât-ı tevhidi nakşetmesine ve aktar-ı âfâkta bayrak-ı vahdaniyetini ilân etmesine mukabil; tasdik ile, iman ve tevhid ile, iz'an ve şehadet ve ubudiyet ile mukabele etmektir. İşte bunlar gibi vücuh-u ibadat ve tefekkürat ile insan hakikî insan olur. Ahsen-i takvimde olduğunu gösterir. Yümn-ü iman ile emanete mâlik emin bir halife-i arz olur.