Elhasıl: Ya Said, -aslahakellah- senin fahre ve gurura hakkın yoktur. Çünki:
Evvelen:
Şer, senden; hayır ise, gayrıdandır.
Sâniyen:
Şerrin küllî, hayrın cüz'îdir.
Sâlisen:
Sen amel-i hayrın ücretini, amelden evvel almışsın. Belki bütün hasenatın seni, insan-ı müslim yapan Mün'imin in'amına karşı, öşr-i mi'şar-ı öşrüne de, yani onda birin onda birinin onda birine de mukabil gelmez. Öyle ise, daha gururun nedendir? Fahrın ne içindir? İşte bu sırdandır ki; Cennet'e girmek, mahz-ı fazıldır. O dehşetli Cehennem, ceza-yı amel ve ayn-ı adildir. Çünki beşer bir şerr-i cüz'î ile, bir cinayet-i külliye-i daimeyi işleyebilir.
Râbian:
Hayır o vakit hayır olur ki Allah için ola... Eğer Allah için olsa, o vakit kat'î onun izniyledir. Tevfik onundur. Minnet onadır. Senin hakkın şükürdür, fahr değildir. Çünkü fahr, irae yani gösteriş ve riya iledir. Riya ise, hayrı şer eder. Şer ile iftihar edersen et. İşte bu hakikatı bilmediğindendir ki; nefsinden mağrur, gayriye de gururlu oldun.