İşte şu merak-ı marifetten, sahib-i tılsımın muhabbeti neş'et etti. Ağacın başına baktı, gördü ki; incir ağacıdır. Lâkin meyveleri ayrı ayrı çok ağaçların meyveleridir. O vakit tamamen korkusu zâil oldu ve o vakit anladı ki, bunda bir tılsım var. O tılsım bunlara hükmediyor. Zira mümkün değil bu incir ağacı, böyle çok ağacın meyvesini versin. Belki o ağaç, liste ve fihristedir. Gizli olan hâkimin bostanına, hem o melik-i kerimin misafirlerine ihzar ettiği çeşit çeşit et'imeye işaret eder ve o taamların nümuneleridirler. Onun bu muhabbetinden, tılsımı açmak talebi ve tılsım sahibini razı etmek arzusu neş'et etti. Birden miftah ona ilham edildi. O da nida etti ki: "Sana itimad ediyorum ve herşeyi senin için terkediyorum ve yalnız seninim ve seni istiyorum." dedi. Birden kuyu duvarı yarıldı. Şahane ve nezih bir bahçeye bir kapı açıldı. Arslan ve yılan da iki muti' hizmetkâra dönüp, onu o bahçeye girmek için davet ettiler. Hattâ o arslan kendisine müsahhar bir at mesabesine döndü.
İşte ey hayal arkadaşım, bu iki kardeşin vaziyetlerini müvazene et! Evvelki bedbaht, her vakit yılanın ağzına girmeğe muntazırdır. Şu bahtiyar ise, meyvedar ve revnakdar bir bahçeye davet edilir.