bir Kadîr-i Külli Şeyin vaadine istinad ederek haber vermiştir. (1) Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır.
Evet, her vakit semavattan melâikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz’ eden (Hazret-i Cibrilin Dıhye suretine girmesi (2) gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hatta ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misâliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i İsa aleyhisselâmı, İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hatimesi için, değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlem-i ahiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîmin hikmetinden uzak değil. Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için vaad etmiş ve vaad ettiği için elbette gönderecek.
Hazret-i İsa aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakiki İsa olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile onu tanır. Yoksa, bedahet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.
Sual: Rivayetlerde gelmiş ki, “Deccalın bir yalancı cenneti var; kendine tabi olanları ona atar. Hem yalancı bir cehennemi var; tabi olmayanları ona atar. Hatta o kendi merkebinin de bir kulağını cennet gibi, bir kulağını da cehennem gibi yapmış. Azamet-i bedeniyesi bu kadardır, şu kadardır” (3) diye tarifat var.
Elcevap: Deccalın şahs-ı surîsi insan gibidir. Mağrur, firavunlaşmış, Allah’ı unutmuş olduğundan, surî, cebbarane olan hakimiyetine ulûhiyet namını vermiş bir şeytan-ı ahmaktır ve bir insan-ı dessastır. Fakat şahs-ı manevîsi olan