makamda tezkiyesi ve tathiri şudur ki: Vücudunda adem, ademinde vücudu vardır. Yani: Kendini bilse, vücud verse; kâinat kadar bir zulümat-ı adem içindedir. Yani, vücud-u şahsisine güvenip, Mûcid-i Hakikîden gaflet etse; yıldız böceği gibi bir şahsî ziya-yı vücudu nihayetsiz zulümat-ı adem ve firaklar içinde bulunur, boğulur. Fakat enaniyeti bırakıp, bizzat nefsi hiç olduğunu ve Mûcid-i Hakikînin bir ayine-i tecellisi bulunduğunu gördüğü vakit, bütün mevcudatı ve nihayetsiz bir vücudu kazanır. Zira bütün mevcudat esmasının cilvelerine mazhar olan Zat-ı Vacibü’l-Vücudu bulan bir kalb, her şeyi bulur.
Hatime
Şu acz, fakr, şefkat, tefekkür tarikindeki dört hatvenin izahatı; hakikatin ilmine, şeriatın hakikatına, Kur’an’ın hikmetine dair olan yirmi altı adet Sözlerde geçmiştir. Yalnız, şurada bir-iki noktaya kısa bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Evet şu tarik daha kısadır; çünkü, dört hatvedir. Acz, elini nefsden çekse, doğrudan doğruya Kadir-i Zülcelâle verir. Halbuki en keskin tarik olan aşk, nefsinden elini çeker, fakat maşuk-u mecaziye yapışır. Onun zevalini bulduktan sonra Mahbûb-u Hakikîye gider. Hem şu tarik daha eslemdir; çünkü, nefsin şatahat ve bâlâ-pervazane davaları bulunmaz. Çünkü: Acz ve fakr ve kusurdan başka nefsinde bulmuyor ki, haddinden fazla geçsin. Hem, bu tarik daha umumî ve cadde-i kübradır; çünkü, kâinatı, ehl-i vahdetü’l-vücud gibi, huzur-u daimî kazanmak için, idama mahkum zannedip لَا مَوْجُودَ اِلَّا هُوَ hükmetmeye veyahut ehl-i vahdetü’ş-şühûd gibi, huzur-u daimî için kâinatı nisyan-ı mutlak hapsinde, hapse mahkûm tahayyül edip لَا مَشْهُودَ اِلَّا هُوَ demeye mecbur olmuyor. Belki idamdan ve hapisten gayet zâhir olarak Kur’an afvettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı kendileri hesabına hizmetten azlederek, Fâtır-ı Zülcelâl hesabına istihdam edip esma-i hüsnasının mazhariyet ve ayinedarlık vazifesinde istimal ederek, mana-yı harfî nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzur-u daimîye girmektir; her şeyde Cenâb-ı Hakka bir yol bulmaktır.
Elhasıl: Mevcudatı mevcudat hesabına hizmetten azlederek, mana-yı ismiyle bakmamaktır...