olmak ve tarikatın mahiyet-i ameliyesi olan tezkiye-i nefs vasıtasıyla nefs-i emmarenin ve enaniyetin tehlikelerinden kurtulmaktır.
Sekizincisi: Tarikatta, zikr-i kalbî ile ve tefekkür-ü aklî ile kazandığı teveccüh ve huzur ve kuvvetli niyetler vasıtasıyla âdetlerini ibadet hükmüne çevirmek ve muamelât-ı dünyeviyesini a’mâl-i uhreviye hükmüne getirip sermaye-i ömrünü hüsn-ü istimal etmek cihetiyle, ömrünün dakikalarını, hayat-ı ebediyenin sünbüllerini verecek çekirdekler hükmüne getirmektir.
Dokuzuncusu: Seyr-i sülûk-ü kalbî ile ve mücahede-i ruhî ile ve terakkiyat-ı maneviye ile insan-ı kâmil olmak için çalışmak; yani hakikî mü’min ve tam bir Müslüman olmak; yani, yalnız surî değil, belki hakikat-i imanı ve hakikat-i İslâmı kazanmak; yani, şu kâinat içinde ve bir cihette kâinat mümessili olarak, doğrudan doğruya kâinatın Hâlik-ı Zülcelâline abd olmak ve muhatap olmak ve dost olmak ve halil olmak ve ayine olmak ve ahsen-i takvimde olduğunu göstermekle, benî-Âdem’in melâikeye rüçhaniyetini isbat etmek ve şeriatın imanî ve amelî cenahlarıyla makamat-ı âliyede uçmak ve bu dünyada saadet-i ebediyeye bakmak, belki de o saadete girmektir.