melek gibi makamı sabit kalırdı; istidadat-ı beşeriye inkişaf etmezdi. Halbuki, yeknesak makam sahibi olan melâikeler çoktur; o tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i ilâhiye, nihayetsiz makamatı kat’edecek olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melâikelerin aksine olarak, mukteza-yı fıtratları olan malûm günahla Cennetten ihraç edildi. Demek, Hazret-i Âdem’in Cennetten ihracı ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi, küffarın da Cehenneme idhalleri haktır ve adalettir.
Onuncu Sözün Üçüncü İşaretinde denildiği gibi, çendan kâfir az bir ömürde bir günah işlemiş; fakat o günah içinde nihayetsiz bir cinayet var. Çünkü, küfür, bütün kâinatı tahkirdir, kıymetlerini tenzil etmektir ve bütün masnuatın vahdaniyete şehadetlerini tekziptir ve mevcudat ayinelerinde cilveleri görünen esma-i ilâhiyeyi tezyiftir. Onun için, mevcudatın hakkını kâfirden almak üzere, mevcudatın sultanı olan Kahhâr-ı Zülcelâlin, kâfirleri ebedî Cehenneme atması ayn-ı hak ve adalettir. Çünkü nihayetsiz cinayet, nihayetsiz azabı ister.
İkinci Sualiniz: Şeytanların halkı ve icadı ne içindir? Cenab-ı Hak şeytanı ve şerleri halketmiş; hikmeti nedir? Şerrin halkı şerdir, kabihin halkı kabihtir.
Elcevap: Hâşâ! Halk-ı şer, şer değil, belki kesb-i şer, şerdir. Çünkü, halk ve icad bütün netaice bakar. Kesb, hususî bir mübaşeret olduğu için, hususî netaice bakar. Meselâ, yağmurun gelmesinin binlerle neticeleri var; bütünü de güzeldir. Sû-i ihtiyarıyla bazıları yağmurdan zarar görse, “Yağmurun icadı rahmet değildir” diyemez, “Yağmurun halkı şerdir” diye hükmedemez. Belki sû-i ihtiyarıyla ve kesbiyle onun hakkkında şer oldu. Hem ateşin halkında çok faideler var; bütünü de hayırdır. Fakat bazılar, sû-i kesbiyle, sû-i istimaliyle ateşten zarar görse, “Ateşin halkı şerdir” diyemez.