İşte şu sırra binaen, tasavvur-u küfür, küfür değil; tahayyül-ü şetm, şetm değil. Hususan ihtiyarsız olsa ve farazî bir tahattur olsa, bütün bütün zararsızdır.
Hem ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat 'in mezhebinde, bir şeyin şer’an çirkinliği, pisliği, nehy-i ilâhî sebebiyledir. Mademki ihtiyarsız ve rızasız bir tahattur-u farazîdir, bir tedai-yi hayâlîdir; nehiy ona taallûk etmez. O dahi ne kadar çirkin ve pis bir şeyin sûreti dahi olsa, çirkin ve pis olmaz.
İkinci Mesele: Barla Yaylası Tepelice’de çam, katran, karakavağın bir meyvesi olup, Sözler mecmuasına yazıldığı için buraya yazılmamıştır.
Üçüncü Mesele: Şu iki mesele, Yirmi Beşinci Sözün, i’caz-ı Kur’an’a karşı medeniyetin aczini gösteren misâllerinden bir kısmıdır. Kur’an’a muhalif olan hukuk-u medeniyetin ne kadar haksız olduğunu isbat eden binler misâllerinden iki misâl:
فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِ olan hükm-ü Kur’anî, mahz-ı adalet olduğu gibi, ayn-ı merhamettir.
Evet, adalettir. Çünkü, ekseriyet-i mutlaka itibariyle bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüd eder. Bir kadın ise, bir kocaya gider, nafakasını ona yükler, irsiyetteki noksanını telâfi eder.
Hem merhamettir. Çünkü, o zaîfe kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur’an’a göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi ona, “Benim servetimin yarısını ellerin ve yabanîlerin ellerine geçmesine sebep olacak zararlı bir çocuk” nazarıyla endişe edip bakmaz. O şefkate endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz, hasedsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi ona,