ihtiyacını anlar. Zaif vücudu ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı ilâhiyeye ilticaya bir arzu hisseder ve bir şükr-ü manevî eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır, eğer gaflet kalbini bozmamış ise!
ALTINCI NÜKTE
Ramazan-ı Şerifin sıyamı, Kur’an-ı Hakîmin nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif, Kur’an-ı Hakîmin en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki:
Kur’an-ı Hakîm, madem şehr-i Ramazan’da nüzul etmiş. O Kur’an’ın zaman-ı nüzulunu istihzar ile, o semavî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı Şerifte nefsin hâcat-ı süfliyesinden ve malâyaniyat halâttan tecerrüd ve ekl ve şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur’an’ı yeni nazil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitabat-ı ilâhiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek ve o hitabı Resul-i Ekremden (a.s.m.) işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail’den, belki Mütekellim-i Ezelîden dinliyor gibi bir kudsî hâlete mazhar olur. Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kur’an’ın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir. Evet, Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor. Öyle bir mescid ki, milyonlarla hafızlar, o mescid-i ekberin köşelerinde o Kur’an’ı, o hitab-ı semaviyi arzlılara işittiriyorlar. Her Ramazan, شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذٖٓى اُنْزِلَ فٖيهِ الْقُرْاٰنُ ayetini, nuranî, parlak bir tarzda gösteriyor; Ramazan, Kur’an ayı olduğunu isbat ediyor. O cemaat-i uzmanın