hakaik-i gaybiyeye, esasat-ı İslâmiyeye, şuhuda yakın bir yakîn-i imaniye hâsıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hatta nefs ve hevâ teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu.
Elhasıl: Yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa, ancak temsilât-ı Kur’aniyenin lemeatındandır. Benim hissem, yalnız şiddet-i ihtiyacımla talebdir ve gayet aczimle tazarruumdur. Dert benimdir, deva Kur’an’ındır.
***
Yedinci Meselenin Hatimesidir
[Sekiz inayet-i ilâhiye suretinde gelen işarat-ı gaybiyeye dair, gelen veya gelmek
ihtimali olan evhamı izale etmek ve bir sırr-ı azim-i inayeti beyan etmeye dairdir.]
Şu Hatime Dört Nüktedir.
Birinci Nükte: Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesinde yedi, sekiz küllî ve manevi inayat-ı ilâhiyeden hissettiğimiz bir işaret-i gaybiyeyi, “Sekizinci İnayet” namıyla, “tevafukat” tabiri altındaki nakışta o işaratın cilvesini gördüğümüzü iddia etmiştik. Ve iddia ediyoruz ki, bu yedi, sekiz küllî inayatlar o derece kuvvetli ve kat’îdirler ki, her birisi tek başıyla o işarat-ı gaybiyeyi isbat eder. Farz-ı muhal olarak, bir kısmı zaif görülse, hatta inkâr edilse, o işarat-ı gaybiyenin kat’iyetine halel vermez. O sekiz inayatı inkâr edemeyen, o işaratı inkâr edemez. Fakat tabakat-ı nas muhtelif olduğu, hem kesretli tabaka olan tabaka-i avam, gözüne daha ziyade itimad ettiği için, o sekiz inayatın içinde en kuvvetlisi değil, belki en zâhirisi tevafukat olduğundan -çendan ötekiler daha kuvvetli, fakat bu daha umumî olduğu için- ona gelen evhamı def etmek maksadıyla, bir muvazene nev’inden, bir hakikati beyan etmeye mecbur kaldım. Şöyle ki: