Amma ikram ise, o, kerametin selâmetli olan ikinci nev’inden daha selâmetli, bence daha âlîdir. İzharı tahdis-i nimettir. Kesbin medhali yoktur; nefsi onu kendine isnad etmez.
İşte, kardeşim, hem senin hakkında, hem benim hakkımda, bahusus Kur’an hakkındaki hizmetimizde eskiden beri gördüğüm ve yazdığım ihsanat-ı ilâhiye, bir ikramdır; izharı tahdis-i nimettir. Onun için, sana karşı tahdis-i nimet nevinden, ikimizin hizmetimize ait muvaffakiyâtı yazıyorum. Biliyordum ki, sende fahr değil, şükür damarını tahrik ediyor.
Salisen: Görüyorum ki, şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki, dünyayı bir misafirhane-i askerî telakki etsin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telâkki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rızayı çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına, daimî bir elmasın fiyatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir.
Evet, dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Baki umur-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı talep ve hakeza şedid hissiyatlar, umur-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı şiddetli bir surette fani umur-u dünyeviyeye tevcih etmek, fani ve kırılacak şişelere baki elmas fiyatlarını vermek demektir. Şu münasebetle bir nokta hatıra gelmiş; söyleyeceğim. Şöyle ki:
Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fani mahbublara müteveccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimî bir azap ve elemde bırakır veyahut o mecazî mahbub, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için baki bir mahbubu arattırır; aşk-ı mecazî aşk-ı hakikîye inkılâb eder.
İşte, insanda binlerle hissiyat var. Herbirisinin, aşk gibi, iki mertebesi var; biri mecazî, biri hakiki. Meselâ, endişe-i istikbal hissi herkeste var.