ve gayeleri var. Nasıl ki, meyvedar bir ağaç, birbirinin üstündeki dalları semere verir. Öyle de, her bir zîhayatın, beş tabaka muhtelif gayeleri bulunur ve hikmetleri var.
Ey insan-ı fâni! Senin cüz’î bir çekirdek hükmündeki kendi hakikatini, meyvedar bir şecere-i bâkiyeye inkılâb etmesini ve Beş İşarette gösterilen on tabaka meyvelerini ve on nevi gayelerini elde etmesini istersen, hakikî imanı elde et. Yoksa, bütün onlardan mahrum kalmakla beraber, o çekirdek içinde sıkışıp; çürüyeceksin.
Birinci İşaret:
فَاَوَّلًا: بِتَبَدُّلِ التَّعَيُّنَاتِ الْاِعْتِبَارِيَّةِ مَعَ اِسْتِحْفَاظِ الْمَعَانِى الْجَمِيلَةِ وَالْهُوِيَّاتِ الْمِثَالِيَّةِ
fıkrası ifade ediyor ki: Bir mevcud, vücuttan gittikten sonra zâhiren kendisi ademe, fenâya gider; fakat ifade ettiği manalar bâki kalır, mahfuz olur. Hüviyet-i misâliyesi ve sureti ve mahiyeti dahi âlem-i misâlde ve âlem-i misâlin numuneleri olan elvah-ı mahfuzada ve elvah-ı mahfuzanın numuneleri olan kuvve-i hafızalarda kalır. Demek, bir vücud-u surî kaybeder, yüzer vücud-u manevî ve ilmî kazanır. Meselâ, nasıl ki bir sahifenin tab’ına medar olan matbaa hurufatına bir vaziyet ve bir tertip verilir ve bir sahifenin tab’ına medar olur; ve o sahife ise, suretini ve hüviyetini, basılan müteaddit yapraklara verip ve manalarını çok akıllara neşrettikten sonra, o matbaa hurufatının vaziyeti ve tertibi de değiştirilir. Çünkü daha ona lüzum kalmadı; hem başka sahifelerin tab’ı lâzım geliyor. İşte, aynen bunun gibi, şu mevcudat-ı arziye, hususan nebatiye, kalem-i kader-i ilâhî onlara bir tertip, bir vaziyet verir; bahar sahifesinde kudret onları icad eder; ve güzel manalarını ifade ederek, suretleri ve hüviyetleri âlem-i misâl gibi âlem-i gaybın defterine geçtikleri için hikmet iktiza ediyor ki o vaziyet değişsin, tâ yeni gelecek diğer bahar sahifesi yazılsın, onlar dahi manalarını ifade etsinler.