Hem bu sır içindir ki, ehl-i tahkik demişler: “Envar-ı vücut ise Vâcibü’l-Vücudu tanımakladır.” Yani, o halde kâinat, envar-ı vücud içinde olarak, melâike ve ruhaniyat ve zîşuurlarla dolu görünür. Eğer Onsuz olsa, adem zulümatları, firak ve zeval elemleri her bir mevcudu ihata eder. Dünya, o adamın nazarında, boş ve hâli bir vahşetgâh suretinde görünür. Evet, nasıl ki bir ağaç meyvelerinin her birisi, ağacın başındaki bütün meyvelere karşı birer nisbeti var. Ve o nisbet ile birer kardeşi, arkadaşı mevcud olduğundan, onların adedince ârızî vücudları vardır. Ne vakit o meyve, ağacın başından kesilse, her bir meyveye karşı bir firak ve zeval hâsıl olur. Her bir meyve onun için madum hükmündedir. Haricî bir zulmet-i adem ona hâsıl oluyor. Öyle de, kudret-i Ehad-i Samede intisab noktasında, her şey için bütün eşya var. Eğer intisab olmazsa, her şey için, eşya adedince haricî ademler var. İşte, şu remizden, imanın âzamet-i envarına bak ve dalâletin dehşetli zulümatını gör. Demek, iman, şu remizde beyan edilen hakikat-i âliye-i nefsü’l-emriyenin ünvanıdır; ve iman ile ondan istifade edebilir. Eğer iman olmazsa, nasıl ki kör, sağır, dilsiz, akılsız adama her şey madumdur; öyle de, imansıza her şey madumdur, zulümatlıdır.
İkinci Nükte: Dünyanın ve eşyanın üç tane yüzü var:
Birinci yüzü: Esma-i İlâhiyeye bakar, onların ayineleridir. Bu yüze zeval ve firak ve adem giremez; belki tazelenmek ve teceddüd var.
İkinci yüzü: Ahirete bakar, âlem-i bekaya nazar eder, onun tarlası hükmündedir. Bu yüzde, bâki semereler ve meyveler yetiştirmek var; bekaya hizmet eder, fâni şeyleri bâki hükmüne getirir. Bu yüzde dahi mevt ve zeval değil, belki hayat ve beka cilveleri var.
Üçüncü yüzü: Fânilere, yani bizlere bakar ki, fânilerin ve ehl-i hevesatın maşukası ve ehl-i şuurun ticaretgâhı ve vazifedarların meydan-ı imtihanlarıdır.