penceresinde gayet parlak ve kat’î bir surette izah ve isbat edildiğinden, onlara havale edip sözü keser, burada hatime veririz.
BEŞİNCİ KELİME: لَهُ الْحَمْدُ Yani, bütün mevcudatta sebeb-i medih ve senâ olan kemalât Onundur. Öyle ise, hamd dahi Ona aittir. Ezelden ebede kadar her kimden her kime karşı gelen ve gelecek medh ü senâ Ona aittir. Çünkü sebeb-i medih olan nimet ve ihsan ve kemal ve cemal ve medar-ı hamd olan her şey Onundur, Ona aittir. Evet, ayat-ı Kur’aniyenin işaratıyla, bütün mevcudattan daimî bir surette dergâh-ı ilâhiyeye giden bir ubudiyettir, bir tesbihtir, bir secdedir, bir duadır ve bir hamd ü senâdır ki, daimî o dergâha gidiyor. Şu hakikat-i tevhidi isbat eden bir bürhan-ı âzama şöyle işaret ederiz ki:
Şu kâinata baktığımız vakit, bağistan şeklinde, sakfı ulvî yıldızlarla yaldızlanmış, zemini ziynetli mevcudatla şenlenmiş surette görünüyor. İşte, şu bağistandaki muntazam nuranî ecram-ı ulviye ve hikmetli ve ziynetli mevcudat-ı süfliye, umumen her biri, lisan-ı mahsusuyla derler ki: “Biz bir Kadîr-i Zülcelâlin mucizat-ı kudretiyiz; bir Hâlik-ı Hakîm ve bir Sâni-i Kadîrin vahdetine şehadet ederiz.” Ve şu bağistan-ı âlem içindeki küre-i arza bakıyoruz. Görüyoruz ki, bir bahçe şeklinde, rengârenk, yüz binler süslü, çiçekli nebatat taifeleri onda serilmiş ve çeşit çeşit yüz binler enva-ı hayvanat onda serpilmiştir.
İşte, şu zemin bahçesinde bütün o süslü nebatat ve ziynetli hayvanat, muntazam suretleriyle ve mevzun şekilleriyle ilân ediyorlar ki, “Biz bir tek Sâni-i Hakîmin sanatından birer mucizesi, birer harikasıyız ve vahdaniyetin birer dellâlı, birer şahidiyiz.”
Hem o bahçedeki ağaçların başlarına bakar, görürüz ki: Gayet derecede alîmane, hakîmane, kerîmane, lâtifane, cemîlane yapılmış muhtelif suretlerde meyveleri, çiçekleri görüyoruz. İşte şunlar, bilumum bir lisan ile