İşte, Hazret-i Ukkâşe’nin iftiharı ve kılıncın “avn” namıyla, kılınçların fevkinde iştiharı, şu hadisenin iki hüccetidir.
Üçüncüsü: İbnü Abdi’l-Berr gibi bir allâme-i asır ve ehl-i tahkikin büyüklerinden nakil ve tashih ediyorlar ki: Gazve-i Uhud’da, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın halâzadesi olan Abdullah ibn-i Cahş harb ederken kılıncı kırıldı. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ona bir değnek verdi. O değnek onun elinde bir kılınç oldu; onunla harbetti. O eser-i mucize olan kılınç bâki kaldı. 1 Meşhur İbnü Seyyidi’n-Nâs, siyerinde haber veriyor ki: Bir zaman sonra, Abdullah, o kılıncı Buğa-yı Türkî namında bir adama iki yüz liraya sattı. 2 İşte bu iki kılınç, asâ-yı Musa gibi birer mucizedir. Fakat asâ-yı Musa, vefat-ı Musa’dan sonra vech-i i’cazı kalmadı; fakat şunlar bâki kaldılar.
ON ÜÇÜNCÜ İŞARET: Mucizat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmın hem mütevatir, hem misâlleri pek çok bir nev’i dahi, hastalar ve yaralılar nefes-i mübarekiyle şifa bulmalarıdır. Şu nevi mucize-i Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm, nev itibariyle manevî mütevatirdir. Cüz’iyatları, bir kısmı dahi manevî mütevatir hükmündedir. Diğer kısmı ahadî ise de, ilm-i hadisin müdekkik imamları tashih ve tahric ettikleri için, kanaat-i ilmiye verir. Biz de, pek çok misâllerden birkaç misâlini zikredeceğiz.
Birinci Misâl: Allâme-i Mağrib Kadı Iyaz, Şifa-i Şerif’inde, ulvî bir an’ane ile ve müteaddit tariklerle, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın hâdimi ve bir kumandanı ve Hazret-i Ömer’in zamanında ordu-yu İslâmın başkumandanı ve İran’ın fatihi ve aşere-i mübeşşereden olan Hazret-i Sa’d ibn-i Ebî Vakkas diyor: