umumun namına ilân ediyor. Çünkü o vakit hizmet eden o zat idi; ilân, başta onun hakkıdır. İbn-i Mesud da aynen rivayetinde diyor ki: “Ben gördüm ki, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın parmaklarından çeşme gibi su akıyor.” 1 Acaba, meşahir-i sıddıkîn-i sahabeden olan Enes, Cabir, İbn-i Mesud gibi bir cemaat dese, “Ben gördüm”; görmemesi mümkün müdür?
Şimdi şu üç misâli birleştir, ne kadar kuvvetli bir mucize-i bâhire olduğunu gör. Ve üç tarik birleşse, hakikî tevatür hükmünde parmaklarından su akmasını kat’î isbat eder. Hazret-i Mûsa aleyhisselâmın taştan on iki yerden çeşme gibi su akıtması, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın on parmağından on musluk suyun akmasının derecesine çıkamaz. Çünkü, taştan su akması mümkündür; âdiyat içinde nazîri bulunur. Fakat et ve kemikten ab-ı kevser gibi suyun kesretle akmasının nazîri, âdiyat içinde yoktur.
Dördüncü Misâl: Başta İmam-ı Mâlik, Muvatta kitab-ı muteberinde, Muaz ibn-i Cebel gibi meşahir-i sahabeden haber veriyor ki:
Hazret-i Muaz ibn-i Cebel dedi ki: Gazve-i Tebük’te bir çeşmeye rast geldik; sicim kalınlığında, güç ile akıyordu. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm emretti ki: “Bir parça o suyu toplayınız.” Avuçlarında bir parça topladılar. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, onunla elini yüzünü yıkadı. Suyu çeşmeye koyduk. Birden çeşmenin menfezi açılıp kesretle aktı, bütün orduya kâfi geldi. Hatta bir ravi olan İmam İbn-i İshak der ki: Gök gürültüsü gibi, toprak altında o çeşmenin suyu gürültü yaparak öyle aktı. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm Hazret-i Muaz’a ferman etti ki:
يُوشِكُ يَا مُعَاذُ اِنْ طَالَتْ بِكَ حَيَاةٌ اَنْ تَرٰى مَا هٰهُنَا قَدْ مُلِئَ جِنَانًا
Yani, “Bu eser-i mucize olan mübarek su devam edip buraları bağa çevirecek; ömrün varsa göreceksin.” Ve öyle olmuştur. 2