Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm Hazret-i Ömer’e emretti: “Ahmesî kabilesinden gelen dört yüz atlıya yolculuk için zâd ü zahîre ver.” Hazret-i Ömer dedi: “Ya Resulallah, mevcut zahîre birkaç sâ’dır. Kümesi, oturmuş bir deve yavrusu kadardır.” Ferman etti: “Git, ver.” O da gitti, yarım yük hurmadan, dört yüz süvariye kifayet derecesinde zâd ü zahîre verdi. Ve dedi: Hiç noksan olmamış gibi eski halinde kaldı. 1
İşte şu mucize-i bereket, dört yüz adamla ve bahusus Hazret-i Ömer ile münasebettar bir surette vukua gelmiştir. Rivayetlerin arkasında bunlar var. Bunların sükûtu, tasdiktir; iki üç haber-i vahid deyip geçme. Böyle hadiseler haber-i vahid dahi olsa, tevatür-ü manevî hükmünde kanaat verir.
On Dördüncü Misâl: Başta Buharî ve Müslim, kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki:
Hazret-i Cabir’in pederi vefat eder. Borcu çok, ziyade medyun; borç sahipleri de Yahudiler. Cabir, pederinin asıl malını guremaya verdi, kabul etmediler. Halbuki, bağındaki meyveleri, kaç senede deynine kâfi gelmeyecek. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etti: “Bağın meyvelerini koparınız, harman ediniz.” Öyle yaptılar. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm harman içinde gezdi, dua etti. Sonra Cabir, harmandan pederinin bütün guremasının borçlarını verdikten sonra, yine, bir senede bağdan gelen mahsulât kadar harmanda kaldı. O hadiseden, borç sahipleri olan Yahudiler çok taaccüb edip hayrette kaldılar. 2
İşte şu mucize-i bâhire-i bereket, yalnız Hazret-i Cabir gibi birkaç ravilerin haberi değil. Belki manevî tevatür hükmünde, o hadise ile münasebettar, hadd-i tevatür derecesinde çok adamları temsil ederek rivayet etmişler.
On Beşinci Misâl: Başta Tirmizî ve İmam-ı Beyhakî gibi muhakkikler, Hazret-i Ebu Hureyre’den nakl-i sahih ile beraber haber veriyorlar ki: