اُدْعُ سَبْعٖينَ
Yetmiş daha davet ettim. Geldiler, yediler. Kablarda yemek daha kaldı. Bütün gelenler o mucize karşısında İslâmiyete girip biat ettiler. O iki kişilik taamdan yüz seksen adam yediler. 1
Üçüncü Misâl: Hazret-i Ömer ibnü’l-Hattab ve Ebu Hureyre ve Seleme ibn’l-Ekva ve Ebu Amratü’l-Ensarî gibi, müteaddit tariklerle diyorlar ki:
Bir gazvede ordu aç kaldı. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma müracaat ettiler. Ferman etti ki: “Heybelerinizde kalan bakiye-i erzakı toplayınız.” Herkes azar, birer parça hurma getirdi. En çok getiren, dört avuç getirebildi. Bir kilime koydular.
Seleme der ki: “Mecmuunu ben tahmin ettim, oturmuş bir keçi kadar ancak vardı.” Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bereketle dua edip ferman etti: “Herkes kabını getirsin.” Koşuştular, geldiler. O ordu içinde hiçbir kab kalmadı, hepsini doldurdular. Hem fazla kaldı.
Sahabeden bir ravi demiş: “O bereketin gidişatından anladım: Eğer ehl-i arz gelseydi, onlara dahi kâfi gelecekti.” 2
Dördüncü Misâl: Başta Buharî ve Müslim, kütüb-ü sahiha beyan ediyorlar ki:
Abdurrahman ibn-i Ebî Bekr-i Sıddık der: Biz yüz otuz sahabe, bir seferde Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ile beraberdik. Dört avuç miktarı olan bir sâ’ ekmek için hamur yapıldı. Bir keçi dahi kesildi, pişirildi; yalnız ciğer ve böbrekleri kebab yapıldı. Kasem ederim, o kebaptan, yüz otuz sahabeden her birisine bir parça kesti, verdi. Sonra Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm pişmiş eti kâseye koydu. Biz umumumuz tok oluncaya kadar yedik; fazla kaldı. Ben fazlasını deveye yükledim. 3