muhabbet meşrudur, ifratı zarar vermez, tecavüz etmez, başkalarının zemmini ve adavetini iktiza etmez.
İkincisi: Mana-yı ismiyle muhabbettir. Yani bizzat onları sever. Hazret-i Paygamber aleyhissalâtü vesselâmı düşünmeden, Hazret-i Ali’nin kahramanlıklarını ve kemalini ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in yüksek faziletlerini düşünüp sever. Hatta Allah’ı bilmese de, peygamberi tanımasa da, yine onları sever. Bu sevmek, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın muhabbetine ve Cenab-ı Hakkın muhabbetine sebebiyet vermez. Hem ifrat olsa, başkaların zemmini ve adavetini iktiza eder.
İşte, işaret-i Nebeviye ile, Hazret-i Ali hakkında ziyade muhabbetlerinden, Hazret-i Ebu Bekri’s-Sıddık ile Hazret-i Ömer’den teberri ettiklerinden, hasarete düşmüşler. Ve o menfi muhabbet, sebeb-i hasarettir.
Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile ferman etmiş ki:
اِذَا مَشَوُا الْمُطَيْطَاءَ وَخَدَمَتْهُمْ بَنَاتُ فَارِسَ وَالرُّومِ رَدَّ اللّٰهُ بَاْسَهُمْ بَيْنَهُمْ وَ سَلَّطَ شِرَارَهُمْ عَلٰى خِيَارِهِمْ
deyip, “Ne vakit size Fars ve Rum kızları hizmet etti; o vakit belânız, fitneniz içinize girecek, harbiniz dahilî olacak, şerirleriniz başa geçip hayırlılar ve iyilerinize musallat olacaklar” haber vermiş. Otuz sene sonra haber verdiği gibi çıkmış.
Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile ferman etmiş ki:
وَتُفْتَحُ خَيْبَرُ عَلٰى يَدَىْ عَلِىٍّ deyip, “Hayber kal’asının fethi Ali’nin eliyle olacak.” Me’mulün pek fevkinde, ikinci gün bir mucize-i nebeviye olarak, Hayber kal’asının kapısını Hazret-i Ali çekip kalkan gibi istimal ederek