On beş enva-ı külliye-i mucizatından bir tek nev’i olan umur-u gaybiyeden, on beş ve belki yüz kısmından bir kısmını işittin. Manevi tevatür derecesinde kat’î bir kısmını duydun. Şu ihbar-ı gayb kısmının yüzden birisini akıl gözüyle gören bir zata “dâhi-i âzam” denilir ki, ferasetiyle istikbali keşfediyor. Binaenaleyh, senin gibi haydi dehâ desek, yüz dâhi-i âzam derecesinde bir dehâ-yı kudsiyeyi taşıyan bir adam yanlış görür mü? Yanlış haber vermeye tenezzül eder mi? Böyle yüz derece bir dehâ-yı âzam sahibinin saadet-i dâreyne dair sözlerini dinlememek, elbette yüz derece divaneliğin alâmetidir.
ALTINCI NÜKTELİ İŞARET: Nakl-i sahih-i kat’î ile Hazret-i Fatıma'ya (r.a.) ferman etmiş ki: اَنْتِ اَوَّلُ اَهْلِ بَيْتٖى لُحُوقًا بٖى deyip, “Âl-i beytimden, herkesten evvel vefat edip bana iltihak edeceksin” diye söylemiş. Altı ay sonra haber verdiği gibi aynen zuhur etmiş.
Hem Ebû Zer'e ferman etmiş:
سَتُخْرَجُ مِنْ هُنَا وَتَعٖيشُ وَحْدَكَ وَتَمُوتُ deyip, Medine’den nefyedilip, yalnız hayat geçirip, yalnız bir sahrada vefat edeceğini haber vermiş. Yirmi sene sonra, haber verdiği gibi çıkmış.
Hem Enes ibn-i Mâlik'in halası olan Ümm-ü Haram’ın hanesinde uykudan kalkmış, tebessüm edip ferman etmiş:
رَاَيْتُ اُمَّتٖى يَغْزُونَ فِى الْبَحْرِ كَالْمُلُوكِ عَلَى الْاَسِرَّةِ Ümm-ü Haram niyaz etmiş: “Dua ediniz, ben de onlarla beraber olayım.”