İşte, kırk sene sonra İslâmın en büyük iki ordusu karşı karşıya geldiği vakit, Hazret-i Hasan radıyallahü anh, Hazret-i Muaviye (r.a.) ile musalâha edip, cedd-i emcedinin mucize-i gaybiyesini tasdik etmiştir.
İkincisi: Nakl-i sahih ile, Hazret-i Ali’ye demiş:
سَتُقَاتِلُ النَّاكِثٖينَ وَالْقَاسِطٖينَ وَالْمَارِقٖينَ Hem Vak’a-i Cemel, hem Vak’a-i Sıffin, hem Vak’a-i Havariç hadiselerini haber vermiş.
Hem Hazret-i Ali (r.a.), Hazret-i Zübeyir ile seviştiği bir zaman dedi: “Bu sana karşı muharebe edecek. Fakat haksızdır.” 1
Hem ezvac-ı tahiratına demiş: “İçinizde birisi, mühim bir fitnenin başına geçecek ve etrafında çoklar katledilecek.” وَتَنْبَحُ عَلَيْهَا كِلَابُ الْحَوْئَبِ
İşte şu sahih, kat’î hadisler, otuz sene sonra Hazret-i Ali’nin Hazret-i Aişe ve Zübeyir ve Talha’ya karşı Vak’a-i Cemel’de; ve Muaviye’ye karşı Sıffin’de; ve Havarice karşı Harevra’da ve Nehruvan da muharebesi, o ihbar-ı gaybiyenin bir tasdik-i fiilîsidir.
Hem Hazret-i Ali’ye, “Senin sakalını, senin başının kanıyla ıslattıracak bir adamı” 3 ihbar etmiş. Hazret-i Ali o adamı tanırmış; o da Abdurrahman ibn-i Mülcemü’l-Haricî’dir.
Hem Haricîlerin içinde “Zü’s-sedye” denilen bir adamı, garip bir nişanla alâmet olarak haber vermiştir ki, Havariçlerin maktulleri içinde o adam bulunmuş, Hazret-i Ali onu hakkaniyetine hüccet göstermiş, hem mucize-i Nebeviyeyi ilân etmiş. 4