ÜÇÜNCÜ NÜKTELİ İŞARET: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın mucizatı çok mütenevvidir. Risaleti umumî olduğu için, hemen ekser enva-ı kâinattan birer mucizeye mazhardır. Güya, nasıl ki bir padişah-ı zîşanın bir yaver-i ekremi, mütenevvi hediyelerle muhtelif akvamın mecmaı olan bir şehre geldiği vakit, her taife onun istikbaline bir mümessil gönderir, kendi taifesi lisanıyla ona hoş-amedî eder, onu alkışlar. Öyle de, Sultan-ı Ezel ve Ebedin en büyük yaveri olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, âleme teşrif edip ve küre-i arzın ahalisi olan nev-i beşere mebus olarak geldiği ve umum kâinatın Hâlikı tarafından umum kâinatın hakaikine karşı alâkadar olan envar-ı hakikat ve hedaya-yı maneviyeyi getirdiği zaman, taştan, sudan, ağaçtan, hayvandan, insandan tut, tâ aydan, güneşten yıldızlara kadar her taife kendi lisan-ı mahsusuyla ve ellerinde birer mucizesini taşımasıyla, onun nübüvvetini alkışlamış ve hoş-âmedî demiş.
Şimdi, o mucizatın umumunu bahsetmek için ciltlerle yazı yazmak lâzım gelir. Muhakkikîn-i asfiya, delâil-i nübüvvetin tafsilâtına dair çok ciltler yazmışlar. Biz, yalnız icmalî işaretler nev’inden, o mucizatın kat’î ve manevî mütevatir olan küllî envaına işaret ederiz.
İşte, nübüvvet-i Ahmediyenin (a.s.m.) delâili, evvelâ iki kısımdır:
Birisi, “İrhasat” denilen, nübüvvetten evvel ve velâdeti vaktinde zuhur eden harikulâde hallerdir.
İkinci kısım, sair delâil-i nübüvvettir. İkinci kısım da iki kısımdır: Biri, nübüvvetinden sonra fakat nübüvvetini tasdikan zuhura gelen harikalardır. İkincisi, asr-ı saadetinde mazhar olduğu harikalardır. Şu ikinci kısım dahi iki kısımdır. Biri, zatında, sîretinde, suretinde, ahlâkında, kemalinde