Amma Cennetin uzaklığıyla beraber, âlem-i bekadan olduğu halde en yakın yerlerde görülmesi ve bazen ondan meyve alınması ise, evvelki iki temsil sırrıyla anlaşıldığı gibi, bu âlem-i fani ve âlem-i şehadet ise, âlem-i gayba ve dâr-ı bekaya bir perdedir.dârı bekaya bir perdedir. Cennetin merkez-i kübrası uzakta olmakla beraber, âlem-i misâl ayinesi vasıtasıyla her tarafta görünmesi mümkün olduğu gibi, hakkalyakin derecesindeki imanlar vasıtasıyla, Cennetin bu âlem-i fanide –temsilde hata olmasın– bir nevi müstemlekeleri ve daireleri bulunabilir. Ve kalb telefonuyla, yüksek ruhlar ile muhabereleri olabilir, hediyeleri gelebilir.
Amma bir daire-i külliyenin cüz’î bir hadise-i şahsiye ile meşgul olması, yani, kâhinlere gaybî haberleri getirmek için şeytanlar tâ semavata çıkıp kulak veriyorlar, yarım yamalak yanlış haberler getiriyorlar diye tefsirlerdeki ifadelerin bir hakikati şu olmak gerektir ki:
Semavat memleketinin payitahtına kadar gidip o cüz’î haberleri almak değildir. Belki cevv-i havaya dahi şümulü bulunan semavat memleketinin –teşbihte hata yok– karakolhaneleri hükmünde bazı mevkileri var ki, o mevkilerde arz memleketiyle münasebettarlık oluyor. Cüz’î hadiseler için, o cüz’î makamlardan kulak hırsızlığı yapıyorlar. Hatta kalb-i insanî dahi o makamlardan birisidir ki, melek-i ilham ile şeytan-ı hususî, o mevkide mübareze ediyorlar. Ve hakaik-i imaniye ve Kur’aniye ve hadisat-ı Muhammediye (a.s.m.) ise, ne kadar cüz’î de olsa, en büyük, en küllî bir hadise-i mühimme hükmünde, en küllî bir daire olan arş-ı âzamda ve daire-i semavatta –temsilde hata olmasın– mukadderat-ı kâinatın manevî ceridelerinde neşrolunuyor gibi, her köşede medar-ı bahs oluyor diye beyan ile beraber, kalb-i Muhammedîden (a.s.m.) tâ daire-i arşa varıncaya kadar ise hiçbir cihetle müdahale imkânı olmadığından, semavatı dinlemekten başka şeytanların çaresi kalmadığını ifade ile vahy-i Kur’anî ve nübüvvet-i Ahmediye (a.s.m.) ne derece yüksek bir derece-i hakkaniyette olduğunu ve hiçbir cihetle hilâf ve yanlış ve hile ile ona yanaşmak mümkün olmadığını, gayet beliğane, belki mucizane ilan etmek ve göstermektir.
Said Nursî